5 Haziran 2014 Perşembe

TAKSİM İSYANI - Arka Plan



TAKSİM İSYANI
"Devrim Sanki Göz Kırptı....." Çarşı, "Biz ihale ve rant için dilenenlerin değil,Limon ve sirke ile direnenlerin yanındayız", Devrimci Müslümanlar, "Yasak ne ayol" LGBTT
Yaşanılan sürecin devrim olduğunu savunanlardan, isyan ayaklanma diyene kadar geniş bir yelpaze var. Çarşı'nın pankartında yazan slogan aslında yaşanan olayın niteliğine dair çarpıcı bir tanımlama sunuyor.  Hareketin bir süreç olarak ifadesi ve sürekliliğin başlangıç noktasının vurgulanması. İsyanın her anına damgasını vuran "Bu daha başlangıç Mücadeleye Devam" sloganı da bu kendini bilme halini anlatmaktadır. Devrimci Müslümanlar, LGBT, feministler, ulusalcılar, Kürtler, İşçiler , kamuçalışanları, mahalle dernekleri, çevre hareketleri vs..ise direnişçi güçlerin çeşitliliğini göstermektedir.
İsyan güncel taleplerin savunulma biçimi ile tarihselleşirken kendi benzerlerine de gönderme yapmaktadır. Sovyetler, komünler, şuralar anımsamaları bu süreçle ilgilidir.
I- Tarihsel Arka Plan
I.a Yeryüzündeki dalganın gecikmiş bir parçası
1997 Nato Toplantısı,  Brüksel, “21. Yüzyıl Ayaklanmalar Yüzyılı Olacak.”

2007 İngiltere Savunma Bakanlığı “Küresel Stratejik Eğilimler Raporu 2007-2036” başlıklı raporunda Küresel eşitsizliğin gerilimi ve istikrasızlığı artıracağını bununda düzensizlik, suç, terörizm ve ayaklanmalar biçiminde şiddete dönüşeceği ifade ettikten sonar devam ediyor. “ Bu gelişmeler sadece anti-kapitalist ideolojiler olmayacak; sadece dini, anarşist yada nihilist ayaklanmalarda olmayacak ayrıca popülizm ve Marksizm’in yeniden canlanışına yol açacak.”

Bu yeni devrime de proletaryanın değil yeni orta sınıfların önderlik edeceğini yazıyor.
Ne diyelim kâhinler haklı çıkıyor!
Biraz geriye gidince tarihsel geri çekilme döneminde ayırt edici dönemeçler olduğunu göreceğiz. Kapitalizm yapısal çelişkilerinin farkında olan düzenin sahipleri 20.yy’dan çıkardıkları dersler ışığında iki temel önlem aldılar. Bir kriz yönetimi anlayışı, iki Başını ABD’nin çektiği ama diğer emperyalist güçlerinden onayladığı “Önleyici Savaş Doktrini” aralarındaki rekabetten dolayı bölgesel paktlar ve işbirliği örgütleri oluşturmalarına rağmen asıl tehlikeye karşı ortak bir var olma tepkisi geliştirmektedirler.
Üzerinde bu kadar çalıştıkları ayrıntılı raporlar hazırladıkları bu yüzyılda neler olacak biraz bakmakta fayda var. Özellikle Sosyalist Blok’ın dağıldıktan sonraki gelişmeleri belirli bir sadeleşme ve dönemleştirme ile ele alarak emekçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik taleplerinin nasıl geliştiği, bilincin gelişme momentlerinin neler olduğunu görerek bugünkü tepkilerin seyrini öngörebiliriz.

1989 Sosyalist Blok’un Dağılmasından 1998 Seatle’a

Sosyalizmin tarihsel yenilgisinin emekçilerin üzerine çöktüğü bu dönemde asıl olarak geçmiş tarihsel dönemde siyasi mücadele açısından öne çıkmayan coğrafyalar daha aktif bir duruma geçtiler. Örgütlülüğün dağılması parçaların gerilimli tepkiler halinde ortaya çıkmasına ve zamana bağlı tarihsel ve eş zamanlı bir birikim sürecinin oluşmasının önünü açtı.

Çöküşün hemen ardından gelen 1992 Los Angeles ayaklanması işaret fişeği olarak çaktı. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi kitlesel bir alana yayıldı. Güney Afrika ANC’nin yönettiği, Aperthaid’ın kaldırıldığı bir ülkeye dönüştü.

Orta Amerika’da El Salvador ve Guatemala’da barış süreçleri başladı. Latin Amerika’da yeni kitle hareketi askeri faşist diktatörlükler sonrasında savunmadan talep eden konuma geçerek kente ve kırda yükselmeye başladı. 

1994 yılının ocak ayında Zapatistalar Meksika’da NAFTA’ya karşı ayaklandılar. İnterneti kullanarak Kıtalararası Buluşmalar örgütlediler.  Yerli hakları ile sınıfsal talepleri bir araya getirdiler. 1996 yılında Asya’da, Nepal’da sessiz sedasız halk savaşı başladı.

Bolivya’da köylü hareketi yükselmeye başladı. Venezüella’da Chavez seçimleri kazandı. Brezilyada Topraksız İşçiler Hareketi yükseldi. Latin Amerika’da Sao Poulo Forumu ortaya çıktı. Türkiye’de Kamu emekçileri, memur yani kapıkulu kalıplarını kırarak kitlesel militan
bir kamu emekçileri hareketi ortaya çıkardılar. Güney Kore’de militan işçi grevleri ve yeni tipte bir sendikal hareket ortaya çıkıyordu.  Filipinlerde 1 Mayıs Hareketi yeni tipte bir sendikal hareket olarak, toplumsal hareket sendikacılığının önünü açtı. Brezilyada metal işçilerin grevi ve yeni sendikal hareket ortaya çıktı.

80’li yıllar Latin Amerika’da askeri diktatörlüklere karşı geniş bir kitle hareketinin doğmasına tanıklık ettikten sonra, 90’lar yeni kitle hareketinin yükselişine ve taleplerini ileri sürüşüne tanıklık etti.

Dünyanın sömürge, yeni sömürge bölgelerinde yeşeren kapitalizmin 500 yıllık sömürgecilik tarihini sorgulama hareketleri emperyalistlerin hesap-kitap işlerinin dışında tutulan: unutulmuş, horlanmış "yeryüzünün lanetlilerinin" tarih sahnesine çıkışlarının örnekleri ile dolmaya başlamışlardır. 1992’de tüm Amerika kıtasını kapsayan yerli örgütlerinin başını çektiği işgalin 500.yılı protesto etkinlikleri ile sömürgecilerden tazminat talep eden yeni bir hareket başladı. Bu hareket Afrika’da, Zimbabwe ve Güney Afrika Cumhuriyetine sıçrayarak tüm sahra altı Afrika’yı tehdit eder hale geldi. İngiliz dışişlerini bakanını "yaşananlar Britanya’nın sömürgeci geçmişin mirasıdır" demeye iten beyazların ellerindeki çiftliklere el koyma hareketleri süreç devam etmiştir. Avustralya'da Aborjinlerin tazminat ve toprak talepleri, en son yakıcı bir sorun olarak gündeme giren Filistin halkının işgal edilmiş topraklara geri dönüş hakki ile sorun her yerden boy vermeye başlamıştır. Amerika kıtasında kuzey ve güneyi kapsayan bir yerli federasyonu oluşmuştur.

Seatle ve Kanada Quebec'te 2001'de yapılan 3. Amerikalar Zirvesi

”Öncelikle Emperyalist zincirin zayıf halkalarında kendini hissettiren kriz sermayenin ulus-üstü entegrasyonu sonucu giderek diğer halkaları da kapsayarak merkeze doğru genişlemiş ve 2000 yılı başlarından itibaren de küresel ölçekte kriz olarak anılmaya başlamıştır. Krizle yasama anlayışı olarak "Kriz Yönetimi" anlayışını geliştiren emperyalizm tarihsel deneyimlerinden çıkardığı derslerle yeni sürecin temel politikasının ilk nüvelerini 2000 yılı yaz aylarında başlayan yeni kontra saldırıları ile ortaya koymuştur. Arjantin, El Salvador Guatemala vs. gibi Latin Amerika ülkelerinde kontrgerilla operasyonları yeniden başladı.  Sistemi radikal tarzda zorlayan FARC ve ELN’ ye karşı Kolombiya Planı’nın devreye sokulması ve ABD'de petrol, ilaç ve silah tekellerinin olağan üstü desteği ile "Amerikan rüyasına" gölge düşüren seçim entrikaları ile BUSH’ un başkan seçilmesi ve ardından Irak’ı yeniden bombalanması parçaların giderek birleşmesini sağlıyordu. Tam bu süreçte CIA dünyanın yeni sıcak çatışma bölgelerini içeren bir raporu kamuoyuna açıkladı. İsrail vahşi bir tarzda Filistin halkına karşı saldırıya geçti. Türkiye’de devlet 20 cezaevini birden saldırarak esi görülmemiş bir operasyona yöneldi. Afrika’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti devlet başkanına suikast düzenlendi.
  
Kolombiya ABD askerlerinin eğitimleri altında yeni ölüm mangaları ile dolduruldu. Amerikan askerleri sessiz sedasız dünyanın her yerine yerleştirilmeye başladı. Guatemala ve El Salvador topraklarını ABD ordusunu açmış, merkez Asya’da, balkanlarda yeni üsler kurulmuş, Nikaragua'ya asker gönderilmiş vs. Şu an 80 kusur ülkede de ABD askeri ve üsleri bulundurmaktadır.

2000’li yıllar hem baskı dalgasına tanıklık etti hem de yeni mücadele biçimleri ortaya çıktı. Arjantin Piketeros hareketi ile İşsiz İşçiler Hareketini mücadele deneyimlerini kazandırdı. Bolivya’da 2003 ve 2005 ayaklanmaları gerçekleşti. Ekvatorda 2001, 2002 ayaklanmaları ortaya çıktı. Bu iki ülkede sorun çözülen burjuva iktidarının yerine yeni biçimi koyamamak olarak ortaya çıktı. Brezilya’da İşçi Partisi hükümetinin yükselişi başladı, Arjantin’de 2001 ayaklanması gerçekleşti. Uruguay’da kamuya ait petrol şirketinin özelleştirilmesi referandum ile reddedildi.

Filistin ikinci intifada ile sürece başladı.  Filistin Halkının örgütlülük düzeyi İsrail güvenlik duvarını aştı ve FHKC Genel Sekreterinin öldürülmesine yanıt olarak faşist Turizm Bakanı cezalandırıldı. İsrail Lübnan’da ilk kez yenilgiye uğradı. Hizbullah direnişi ve örgütlülüğü ile Lübnan denkleminde tartışılmaz bir aktör olduğunu dosta düşmana gösterdi.  

Nepal’da, Nepal Komünist Partisi (Maoist)’in önderlik ettiği halk savaşı legal siyaset kanallarına yöneldi. Güney Doğu Asya Maoist Partiler Koordinasyon Komitesi’nde birlikte çalıştıkları Hindistanlı Maoist örgütlerin birleşmelerinde pozitif bir rol oynadılar. HKP(M) başını çektiği halk hareketi tüm ülkeye yayılarak ülkenin en önemli gündem maddesi oldu. Hindistan Başbakanı ülkenin en önemli güvenlik sorununu Maoistlerin oluşturduğunu söyledi.  Sri Lanka’da Tamiller yarı devlet pozisyonuna ulaştılar. Filipinlerde FKP’nin başını çektiği halk hareketi yeni pozisyonlar almaya başladı. Tayland’da diktatörlüğe karşı mücadelede emekçilerin ağırlığı hissedilmeye başlandı.

Afrika’da Nijerya’da Nijer Deltası Kurtuluş Güçleri yerli hakları ile sınıf ilişkileri arasında kurduğu ilişki ile petrol şirketleri ve Nijerya devletine savaş açtı. Onlarca örgütün şemsiye örgütü olarak biçimlenerek yeni bir örgütlenme modeli de geliştirdiler.

2001 yılında başlaya Dünya Sosyal forumu örgütlenmeleri ve anti-küresel hareketin yükselişi sürdü. 2001 Eylül’ünde ABD’ye yapılan saldırılar sonrasında ABD “teröre karşı sonsuz savaş” hedefi ile önleyici savaş doktrinini hayata geçirmeye başladı. ABD ordusu yeni düzenin gereklerine göre yeniden düzenlendi ve konumlandırıldı. NATO tarafından Afganistan saldırı ve işgali başladı.

Tarihsel Bir Dönüm Noktası: 2003 Irak İşgali Öncesi

Dünya ölçeğinde ortaya çıkan kitle hareketi asıl dönemeç noktası oldu. 1990’da başlayan çöküş, bozgun, dağılma döneminin sonuna 2003’te gelindi. 2003’ten itibaren,  hareketin öne doğru hamle yaptığı bir dönem girdi. New York Times İşgal öncesinde “Sokaklardaki Yeni Güç: Dünya Kamuoyu” analizi yaptı. 40 yakın kentte aynı anda eş zamanlı gösteriler düzenlendi. İkinci Süpergüç adı kullanılmaya başladı. (4)


Yükseliş Döneminin Birinci Evresi

Yerel düzlemde başlayan hareketler ülkesel ve bölgesel güç haline gelirken bütün yerel renkleri ile ortaya çıkıyordu. Emperyalist-kapitalist zincirin farklı halkaları üretim sürecindeki yerine göre ortaya çıkan sınıf dinamiklerini mücadeleye katmaya başlamıştı.

2005 yılında Latin Amerika’da merkez sol hükümetler dalgası kitlelerin bilincinde ortaya çıkan değişimin önemli kilometre taşlarından biri oldu. Siyasal alan ve hedefler kitle hareketinin çıtayı yükselttiğini gösteriyordu. Tarihsel yenilginin ortaya çıkardığı en geri noktalardan hayatta kalma çabaları parça parça, tek tek olan hareketleri benzerleri ile temas koymaktan alıkoyuyordu. Hele yenilginin sorumlusu olan sosyalist partiler, hareketler ve  sosyalist eğilimli sendikalardan ve kitle örgütlerinden bilinçli olarak uzak duruyorlardı. Ama kendi öz deneyimleri ile öğrenme süreci giderek parçadan koparak toplumun diğer kesimleri ile dayanışma duyguları ve eylemlerinin önünü açmaya başladı.

22 Mayıs 2006’da Meksika’nın Oaxaca kentinde eğitim emekçilerinin ekonomik taleplerle başlattığı greve  14 Haziranda Oaxaca eyaleti silahlı kuvvetleri bastırmayı denedi.  Bu andan itibaren Oaxaca'lı işçi, emekçi, öğrenci, yoksul köylü ve yerli halkların desteğini aldı ve bir halk grevine, ardından saldırılardan sorumlu Vali Ulises Ruiz Ortiz'in istifası talebiyle isyana dönüştü. Oaxaca işçi ve emekçilerinin bu birleşik isyanı büyütmek için kurdukları Oaxaca Halk Meclisi (APPO), kısa zamanda halk iktidarının organına evirildi. Altı ay boyunca kenti APPO yönetti. Dönemin bir komün örneği olarak belleklere kazındı.

2008 baharında Asya da Tamil Halkına yönelik katliam saldırısı ile yeni dönemde İsrail’in Gazze’de uyguladığı toplama kampları stratejisinin yaygınlaşacağı netleşmeye başladı. Sessizlik duvarı içinde BM, ABD, AB, Rusya, Çin ve İsrail’in destekleri ile ormanın yakılması ve suyun kurutulması stratejisi uygulandı. Vahşet, katliam, toplama kampları. Yeni dönemin açık mesajlarından biri daha verilmiş oldu. Tamil Halkının olağan üstü direnişi yeni döneme kalan en önemli direniş mesajlarından biri oldu. Terk edilmeyen ülke, yenilgiye görmesine rağmen ölümüne direniş.

Ardından Pakistan’daki Svat vadisinin bombalanması ile tarihin en büyük mülteci hareketlerinden biri yaratıldı. Toplama kampları stratejisinin yeni dönemde devrimci halk hareketlerini bastırmada temel bir yöntem olarak kullanılacağı pratik olarak da gösterildi.  Yapıldığı dönemde Hindistan HKP(M) önderliğinde silahlı halk hareketi ülkenin bir numaralı iç tehdit unsuru olarak görülmeye başladı. Nepal’da yasal siyasi alana geçildi. Hindistan da halk hareketi yükseldi.

2008 Krizi ve ikinci dönüm noktası

Krizin en ayıt edici özelliği burjuva iktisadının bütün açıklama mekanizmalarını yitirdiğinin ortaya çıkması oldu. Ortada krizin sorumlusu olabilecek ne KİT kalmıştı nede büyük sendikalar. Ama kriz 1929’tan sonra en önemli kriz olarak ortaya çıktı. Önemli paketlerle biraz soluk alındı ama sorun başladığı yerde durmaktadır. Gıda fiyatlarında ortaya çıkan artış krizin bir gıda krizine dönüşmekte olduğunu göstermekteydi.

Emperyalist Kapitalistler stratejik olarak gördükleri Honduras’ta askeri darbeyi hayata geçirdiler. Venezüella’da ters tepen darbe, Honduras’ta ayakta kaldı. Halkın oluşturduğu Darbeye Karşı Ulusal Cephe mücadeleye devam etmektedir.

Önce Avrupa emekçileri sokakları ısıttılar, ardından kuzey Afrika Kriz dönemlerinin bütün özelliklerini bir kez daha teyit ederek harekete geçti. Olağanüstü dönemlerde kitlelerin davranışlarında olağanüstü değişimler olur. “Sinik”, “mızmız” olduğu söylenen Arap halkları birbiri ardına yeni dönemin bir özelliğini daha teyit ederek harekete geçti. Her yerel hareket hızla bölgesel karakter kazanmaktadır.
Krizin Avrupa’da ortaya çıkan protesto grevler dalgası, Yunanistan en üst düzeye çıktı. AB dönem başkanı Yunanistan, İspanya ve Portekiz için askeri darbeler gündeme gelebilir dedi.
Asıl “sürpriz” ise Arap coğrafyasından geldi. Kitlelerin hal ve davranışlardaki değişiminin kriz koşullarında nasıl seyredeceğine ilişkin çarpıcı bir örnek teşkil etti. Burada yapılacak olan en gereksiz tartışma ABD ya da CIA’nin işidir deyip hafife almaktır. Önleyici savaş doktrini zaten deneyimleri ışığında gerilimin büyüdüğü yerlerde ısrar etmemeyi ve mümkün olduğunca düzen içinde bir değişimin makul görüleceği üzerine kuruludur. Engelleyemiyorsan yönlendir şiarını uygulamaktadırlar.   

Sorun harekete geçen kitleler ve bunun doğal sonucu olarak kitleler olmadan siyaset yapılamayacağı bir atmosfere girilmesidir. Deneyimle öğrenme sürüyor. Yazının başından beri altı çizilen tarihsel birikim yaşanan sürecin arka planını oluşturmaktadır.

Alt Afrika’da Fildişi sahilindeki seçimleri kaybeden başkanın gitmemekte ısrar etmesi, Nijerya’da ateşkesin bitmesi ve Nijer Deltası Kurtuluş Güçleri (MEND) ile hükümet arasındaki çatışmaların yeniden başlaması bölgesel işaretlerdir.

Burada temel önceliğimiz kriz tartışmasının yanına devrimci durum tartışmasını da eklemektir. Yani Küresel kriz aslında küresel devrimci durumun tetikleyicisidir. Durağanlığın süreceği ya da ikinci dip tartışmaları aslında devrimci durumun derinleşeceği anlamına geliyor. Lenin’in klasik tanımının verilerinin aslında 2000’li yılların başından itibaren hayatımızın içine girdiğine tanık oluyoruz. Klasik refah-kriz döngüsünün dışında yapısal krizin yarattığı parçalı devrimci durum örnekleri yoğunlaşarak artmaktadır. Nasıl 90’ların ortalarından itibaren yerel krizlerle başlayan süreç 2008 merkez ülke ABD ile küresel krize dönüşmüşse, yerellerde başlayan yönetilmeme isteği 2005 Latin Amerika seçim dalgası ile başlamış, 2008 krizinde Avrupa’da grev dalgası olarak ortaya çıkmış, Arap dünyasında bölgesel ayaklanma özelliği kazanmıştır.  

“Olgunlaşmamış ulusal kriz- ulusal kriz” ayrımı yaşananları anlamamız kolaylaştırmaktadır. Geniş emekçi kitlelerin davranışlarında yasal süreci aşan meşruluk temelinde ilerleyen şiddet yöntemlerini de kullanan bir örgütlenme mücadele evresi tanımlamaktadır olgunlaşmamış ulusal kriz. Mücadelenin burjuva kurumları parçaladığı Arjantin, Bolivya, Ekvator vs. ülkelerde iktidar sorunu ve devrimci kriz sorunun ortaya çıkarmıştır. 

Burjuvazi nasıl ekonomik krize sorumlu bulamıyorsa ( hatırlayalım geçmiş krizlerin iki temel sorumlusu vardı: sendikalar ve KİT’ler), yani krizin kapitalizmin yapısal bir sorunu olduğu gözler önüne serilmişti.

Sosyalistlerin ve sendikaların güçsüz olduğu tarihsel koşullarda kendi mezar kazıcıları sınıfsal taleplerle ama kendiliğinde harekete geçmeye başlıyor. Tam olarak devrimci bir krizden söz edilemese de geniş kitlelerde yönetilmeme isteği giderek daha fazla ölçüde pratik olarak dışa vuruyor. Yönetenler eskisi gibi yönetmekte zorlanıyorlar. Tarihsel yenilgiyi yaşamamış bir emekçiler kuşağı bütün deneyimsizliğine rağmen hayata müdahale ediyor. Öğreniyor, baskı aygıtlarını işlevsizleştiriyor. Kitlesel davranış biçimleri hızlı bir değişikliğe uğruyor.

20. ve 21.Yüzyıl karşılaştırmalarında bir önceki dönemin Nepal, Bolivya, Venezüella gibi “daha sessiz coğrafyaları ve ülkeleri” emperyalist-kapitalist sistemde gedikler açıp,  mevziler oluşturarak emperyalist-kapitalist zincirin zayıf halkalardaki yeni kırılgan alanları oluşturmaktadırlar. Latin Amerika, Afrika, Asya ve Ortadoğu’da tarihe “yeni özneler” giriyor. Birikim harmanlanıyor, yayılıyor…Bölgesel özellikler taşıyor..

Evet şimdi “başka bir dünya mümkündür.”den “Ayaklanma mümkündür.”e geçişin sancıları ve ayak sesleri ortaya çıkmaktadır. 

Bu süreci daha yakından takip edebilmek için 2012 sonbaharı ve 2013 ilkbaharı arasında ortaya çıkan barış görüşmeleri ve ateşkes önerileri kısaca bakalım.

1- Filipinler Komünist Partisi Yeni Halk Ordusu ile Filipin Devleti
2- Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri ile Kolombiya Devleti
3- Kürdistan İşçi Partisi ile Türkiye Devleti
4- M-23 ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti
5- Sudan, Güney Sudan askerden arındırılmış bölgede görüşürken Darfur bölgesinden Özgürlük ve Adalet Hareketide barış görüşmelerine katıldı.
6- Etopya devleti ile Ogaden Ulusal Kurtuluş Cephesi arasında barış görüşmeleri başladı
7- ETA ile İspanya Devleti arasında barış görüşmeleri başladı.
8- Orta Afrika Cumhuriyeti ve İslamcı İsyancılar arasındaki görüşmeler
9- Nijerya Hükümeti İslamcı Boko Haram'a barış görüşmeleri teklif etti.
10- İsrail- Filistin barış görüşmeleri, El Fetih Gazzede miting yaptı. İsrail tanınması koşulu ile barış görüşmeleri yapılabilkeceği İsrail tarafından önerildi.
11- Pakistan Talibana barış görüşmeleri teklifi yaptı.
12- Burma Devleti ile Kaçin Kurtuluş Ordusu arasında barış görüşmeleri başladı.
13- Hindistan Devleti ile Açik Ulusal Gönüllü Güçleri arasında anlaşma imzalandı.


Bu kadar eşzamanlı barış görüşmelerinin bir maddi temeli

Derinleşen kriz dünya çapında kitlesel hareketlilik süreçlerini tetiklemektedir. Çelişkilerin yoğunluğuna bağlı olarak sokak çatışmalarından silahlı biçimlere kadar geniş bir eksen ortaya çıkarmaktadır.

Avrupa genel grev ve direnişle, meydan işgalleri ile yüz yüze kalırken emperyalist-kapitalist sistemin zayıf halkalarında çatışmalar silahlı biçimler almaktadır.

Bu çatışmaların bir kısmı Önleyici Savaş doktrini altında Emperyalistler tarafından çıkarılmakta, kışkırtılmaktadır. Libya, Suriye vs.

Bir kısmı da dinsel ve ulusal ideolojilerle savunma stratejisi geliştirenler tarafından uygulanmaktadır. Nijerya'da Nijer Deltası Kurtuluş Güçler ( MEND)  (Delta'da yaşayan yoksul halk için adalet ve daha iyi bir hayat talep etmektedir.) , Orta Afrika Cumhuriyeti İslamcı ayaklanma Sudan tarafından desteklenmektedir. 

Libya'da Mali'li paralı askerler rejim devrildikten sonra ülkeleri Mali'ye geçmiş ve İslamcı ayaklanmanın temel güçlerini oluşturmuşlardır.

Arkasında gerilla hareketleri olan devletlerin ordularının müdahale gücü olarak kullanılması mümkün değildir. Kolombiya, Türkiye, Etopya, Nijerya vs..

Ezilen ve sömürülenlerin tarihsel askeri birikimlerinin mücadeleye yeni girenler tarafında edinilmesinin önünü kesmek gerekmektedir. Bu hareketlerden Kolombiya Silahlı Devrimci Kuvvetler (FARC), Partiya Karkaren Kurdistan- Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Filipinler Komünist Partisi-Yeni Halk Ordusu (FKP-YHO), Bask Vatanı ve Özgürlük (ETA) sosyalist yada sosyalist eğilimli Ulusal kurtuluş Hareketi örgütler olarak tasfiye edilmeleri gerekmektedir. Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları'ndan  HKP(M)'nin elde etiği deneyim, İRA tarfından eğitilen FARC'ın kazandığı deneyim bu kanalların kapatılmasını zorunlu kılmaktadır.

Yada 60 ve 70'lerde Filistin Devriminin dünya devriminin eğitim merkezi gibi çalışması yeni dönemde emperyalistleri daha hazırlıklı olmaya itmektedir. Zayıf halkalarda bölgesel olarak mevzi oluşturacak bütün tarihsel deneyim ve birikim tasfiye edilmek istenmektedir.


Tüm olgular içinde asıl olarak ayaklanmanın dilini öğrenenler kendi yollarında yıkıp-yapmanın diyalektiğini de üreteceklerdir. 1905 Devriminde ortaya çıkan Sovyetler 20.yy deneyimi olarak göz kırpıyor bize. Hayat arındırıyor, zihinlerimiz açıyor, yüzlerimizi güzelleştiriyor.

Evet bu dönemde komplo teorisyenlerini “haklı” çıkaracak ilişkilere de rastlamak mümkün. Örneğin Mübarek Rejiminin destekçisi ABD’nin, Mısırda 6 Nisan Hareketi, Kübra hareketi gibi organizasyonlara Amerika’daki Demokrasi Geliştirme Vakfı aracılığıyla kaynak aktardığını da biliyoruz. (Michel Chossudovsky, Globalresearch.com). Süreç karmaşık ilişkilerden, ideolojik karmaşadan arınarak gelişecek. Devrimci bir programın önemin arttığı ama “İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.” (6) saptamasının yol gösterdiği bir dönemin içindeyiz.

Egemenler “kâhin” olarak 21. yüzyılda olacakları tahmin ettiler. Hazırlıklarını ona göre yaptılar. “Biz” de biliyorduk olacakları, zaman konusunda bir sorunumuz vardı. Onu da tarihin yapıcı gücü kitleler çözüyor. Şimdi yeni bir toplumun nasıl kurulacağını bugünde yarına uzanan bir yıkıcı-kurucu politik-toplumsal bir çerçeve oluşturmak gerekiyor.

Ama artık kendi hayal dünyamızın değil hayatın, sokağın, sınıf mücadelesinin içinde sorunları tartışmanın zemini güçleniyor. Sınıf mücadelesi sertleşirken bütün barışçıl hayaller yavaş yavaş buharlaşıyor. Yeni bir devrimci dönemin başında olduğumuzun işaretleri ile karşıyayız. Dönem öznelerini çağırıyor.

I.b Yeni faşist rejimin politikalarına parça parça direnişten bütünlüklü direnişe:
Biber gazı ittifakı
Orta Vadeli Programda ifade edilen Yeni sermaye birikimi sürecinde  "devletin yeniden düzenlemesi" aslında faşist devlet aygıtının "ileri demokrasi" söylemi ile yeniden tahkim edilmesi ve bir kitle tabanı üzerine oturtulması süreci sınıf mücadelesini dizginleyecek yeni faşist rejimin biçim almasıydı. OVP'de belirlenen bu politikaların uygulanabilmesi için önleyici kolluk hizmetlerinin arttırılacağı ifade ediliyordu.
Bu geçiş sürecinde yaşanan klasik devlet elitleri ile yeni devlet elitleri çatışmasının dışında gelişen protestolara da bakalım..
Yerel düzeyde 2007 yılında Taksim 1 Mayıs süreçleri ile başlayan, Sağlık yasasına karşı mücadele, Tekel direnişi, Hopa, ODTÜ direnişleri , stadlarda estirilen törör, futbolun siyasallaşması, KCK davaları, 2013 Taksim Direnişi ve kentsel yağmanın deprem hazırlığı altında sürdürülen dönemin parçası olarak ortaya çıktı. Kürt illerindeki ve kürtler üzerindeki baskı ve sindirme süreci...yaşamın kendisine ve yaşam alanlarına yapılan müdahale vs..


II. Hareketin dikkat çeken özellikleri...
Ülke tarihinin en "apolitik kuşağı" en politik eylemin öznesi oldu. direnişçilerin yaş ortalaması 2002'de hükümet olan AKP hükümetinden ve onun mızmız muhaliflerinden başka bir şeye tanık olmadıklarını gösteriyordu. Onun için sandığa sıcak bakmıyor, oy kullanmayı düşünmüyorlar.
Hareketin asıl dönüm noktası 31 Mayıs akşamı yaşanan direniş oldu. Devletin şiddetini görenler asıl olarak bu mihvalde tepki verdiler. Korku duvarı aşıldı. Hareket son yıllarda devlet baskısında nasibini almış herkesi bir araya getirdi. "faşizme karşı omuz omuza" sloganı parça parça kendi kabuğunda yaşamaya çalışan muhaliflerin bilincindeki ortak sıçramayı ifade ediyordu. Bir hafta önce birbirlerini bıçaklayan öldüren taraftar grupları öfkelerini sisteme yönelttiklerinde dostluğun arkadaşlığın  nüve halinde de olsa "yoldaşlığın" unutulmaz tadını aldılar. 
 Olayların hangi noktasında parka gelmeye karar verdiniz?
Gezi
Taksim projesini duyduğumda
10,2
Ağaçları sökmeye giriştiklerinde
19,0
Polisin şiddetini görünce
49,1
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını duyunca
14,2
Taksim’deki ortamı görünce
4,3
Diğer
3,2
Toplam
100,0

Kaynak: Konda

"Bu kadar güzel insan varmıydı" diye soran "bize bunu yapanların kürtlere neler yapmış olacağını tahayyül edemiyorum" diyen direnişçiler, yeni bir dayanışma ve yaşam kültürünü ifade diyordu.
Hareket İşgal eylemlerinden kurduğu barikatlarla ayrılıyordu. Buda Gezi Parkı dışında Taksimin gösterilere kapatılmasıyla ilişkisi vardı. Taksime polis barikatları aşılıp girilmişti ve Yığınlar bu alanın ancak barikatlarla korunabileceğini içgüdüsel olarak kavramışlardı. Resmi olarak polis yoktu ama sivil olarak taksimde ve parkta yoğun olarak faaliyet sürdürdüler. Barikatlar kurulma mantığı ile çok ilkel görünsede ( TOMA lara karşı kuruldu, yanları yaya yürüyüşüne açıktı. Kendiliğinden ve bazı caddelerde onlarca kuruldu. Bir kaçı güçlendirilip barikatlar azaltılabilirdi. Polis bütün barikatları yürüyerek geçti. En güçlü olan barikatlarda bile direniş çok uzun sürmedi. Barikatlardaki kitle ile taksim dayanışması arasındaki gerilimde barikatların güçsüz kalmasını sağladı. Bir yerden sonra barikatlar yük olmaya başladı.)
Komünal hayatın (Hızla yeni bir yaşamın ilk nüveleri boy vermeye başlıyor. Revirler ücretsiz hizmet veriyor. Devrim Market Barikat Büfe vs ücretsiz yiyecek dağıtıyor. Çapulcu kütüphaneleri ücretsiz kitap dağıtımı yapıyor. Bostanda ekimler başlıyor. Çocuk bakım ve emzirme odaları faaliyete geçiyor. Demokrasi Atölyesinde Forumlar başlıyor. Dilek ağaçı. Film gösterimleri, konserler. Taksim Dayanışması Koordinasyon Merkezinde serbest kürsü kuruluyor. Yoğun bir ziyaretçi akını var. Hatıra fotoğrafı çektirmek bir faaliyet biçimine dönüşüyor.) nüveleri filizlenmişti. Ama parayla yiyecek alımı da çok yaygındı.  Bu açıdan Gezi Parkı ve Meydan devletten arınmıştı ama sivil polislerin cirit attığı bir ortamdı aynı zamanda. İsyanının komün hayatını filizlendirdiği, değişim değerinden ziyade ürünlerin ve hizmetlerin paylaşılması,  kültürünü dayanışmacı bir ortamda gerçekleştirilmesi bireyciliğe karşı çok güçlü bir panzehir oluşturdu.  Gündelik hayatın sorunları da çığ gibi büyüyor. Barikatlarda bekleyen nöbetçilerde gaz maskesi bile yokken park için gaz maskeleri ile dolaşanların sayısı hayli fazla olması, Seyyar satıcılar güvenlikten sorumlu insanlar saldırıyor, bıçaklananlar oluyor. Alkol satışı ve tüketimi de ayni sonuçları üretiyor. Kürtler yönelik provokasyon girişimlerinde artış var. Yapanların polis oldukları ortaya çıkıyor. Alanda çok sayıda sivil polis var ve sürekli bir kışkırtma içindeler. Alanın bazı bölgelerin tuvalet olarak kullanılması ağır bir kokunun oluşmasına neden oluyor. Sağlık sorunları ( çok fazla insan isal olarak revirler başvuruyor) ve salgın hastalık riski artıyor. Güvenlik komitesi sorunlara yetişemiyor. Çadır sayısı olağan üstü sayıya ulaşıyor. Yangın tehlikesi büyüyor.
Tribünlerin biber gazı ile ilgili sloganı harekete mal olmuştu. Biber gazı, hükümet istifa sloganları hareketin karakterini de ele veriyordu. Duvar yazıları yaratıcılığı gösterirken cinsiyetçi küfürler çok yaygındı. Feministler ve buna karşı bir kampanya başlattılar. "Küfürle değil inatla diren" sloganı bunu ifade etti.
Hareketin katılımcıları ve barikatları kuranlarla Taksim Dayanışması arasındaki çelişki hep sürdü. Barikatların kaldırılması tartışmalarında da, Gezi parkında tek bir koordinasyon nöbetçi çadırı açılması tartışmalarında da. Kitlenin genel ruh hali örgütlü güçlerin çok ötesine geçmişti. Taksim Dayanışması  zorunlu olarak koordinasyonu üstleniyor. Herkesin ezberi bozulmuş ve şaşkınlık hali kalıcı. Kimsenin birbirini dinlemediği, divanın kontrol etmekte zorlandığı verimsiz toplantılar bu zorunluluk halini anlatıyor. Taksim Dayanışmasının genel kitlenin % 10 nunu temsil ettiğini söyleyenler bir Taksim Meclisi oluşturulması gerektiğini söylemelerine rağmen içsel bir dirençle engellenen süreç nihayet  13 haziranda kırılıyor. Taksim Dayanışması Parkı 7 bölgeye ayırarak forumlar düzenliyor. 7 forumun ortak sonucu taleplerin karşılanmadığı ve direnişin sürdürülmesi gerektiğidir.  Bu yedi forum karar alma süreçlerinde en geniş katılım olduğu bir süreç olarak biçimlendi. Taksim Dayanışmasındaki kurumsal temsiliyet dışında ilk kez eylemin asli unsurlarının önemli bir bölümü görüşlerini ifade etti. Forumlardan seçilen temsilciler Taksim Dayanışması toplantısında görüşlerini ifade ettikten sonra, Taksim Dayanışmasının kendilerini önemsemediğini düşünerek 15 Haziran Cumartesi akşamına bir toplantı yapma kararı aldılar. Parktaki yedi bölgenin temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon toplantısı olarak şekillenmesi düşünülüyordu. Aynı zamanda ortak tavır belirleme noktasında bir adım olacaktı. Cumartesi saldırısı bu toplantının gerçekleşmesini de engelledi.
Yeni tarihsel döneme girerken bir kuşak çok yoğun kolektif bir eğitimden geçti. Polis saldırılarında “sakin olun “ çağrıları bir çok yerde ezilmeleri önledi. Kurulan barikatlar ve savunulmalarındaki eksiklikler önemli dersler bıraktı. Biber gazına karşı hazırlık ve önlemler sahra revirlerinden baret, gözlük maskeye kadar herkesin hazırlıklı gelmesini sağladı. 15 Haziran gecesi parka atılan ses bombalarının yarattığı atmosfer öncelikle paniğe neden olmuş olsa da, hızla toparlanıp "sakin olun" çağrısı ile düzenli ve yavaş biçimde çekilme gerçekleştirildi.
Şiddet meselesi ise farklı bir tartışma boyutu açtı. Pasif ve masum bir eylem çizgisi olarak tasnif edilmesi ve yeni dönemin politikası olarak lanse edilmesi gerçeklikle ne kadar ilişkilidir. Doğru kendisi şiddet kullanmakta tasarruflu bir hareketti. Ama devlet şiddetine karşı yığınsal bir karşı koyuş, barikat ve taş kitlesel şiddete dayalı savunma biçimleri olarak hareket derin bir nefes aldırdı. Bu sayededir ki "Derin bir nefes al, bizim yüzyıllımız yeni başlıyor" duvar yazısı anlam kazanmıştır. Hareket şiddete dayalı biçimlerle pasif direniş biçimlerini harmanlayarak hayat bulmaktadır. Pasif direniş biçimleri devlet şiddetinin polis, jandarma ve TSK'nin birlikte alana sürülme tehdidi karşısında direnişi sürdürme biçimi olarak ortaya çıkmıştır.
AKP'yi hükümet yapan tarihsel egemen bloktaki  çatlamaların ( çatlağın oluşmasında Kürtler karşısında alınan yenilgi ve Suriye politikasının iflas etmesi) üzerine tuz biber oldu.  Ard arda gelen üç yenilgi Egemen bloğun  siyasi temsilcisi olan AKP'yi  oldukça zor bir durumda bıraktı.



Kürtler ve ve Gezi tartışmalarına nasıl bakmalı
Kürtlerin temkinli hali bir çok yazarı Kürtleri süreci okuyamamakla suçlamasına kadar gitmiştir. Hatta buna Sırrı Süreyya Önderin DTK tavırsız kaldı açıklamaları da dayanak oluşturmuştur. Abdullah Öcalan ve KCK'nın açıklamalarından sonra kürtlerin pozisyonu netleşti.
Burada kürtlerin harekete katılımı konusundaki tartışmalara fazla girmeden bir kaç noktaya bakmak gerekiyor. Tarlabaşı bulvarı, Talimhane çatışmalarındaki kürtlerin rolü Gezi parkı içindeki konumları vs. tartışma götürmez biçimde nettir. Sorun çok daha fazla gücü sürebilirlerdi de görünüyor.
Kürtlerin sürecin içinde olmaması çok daha pozitif olmuştur. Batı ile doğu arasındaki algının çok kısa bir zaman dilimi içinde tersine döneceğini düşünmek sürecin dialektiğine aykırıdır. Ama " Bize bunları yapanın kürtlere neler yapmış olacağını tahayyül etmek istemiyoruz" düşüncesi hareketin genç kuşağının ortak düşüncesi oluyor. Bu anlamı ile milliyetçilik törpüleniyor, kendi gerçekliği ile yüzyüze kalan bir nesil geleceğe ilişkin pratik tavır oluşturma noktasında bir zihin kırılması yaşıyordu. 
Kürt Özgürlük Hareketinin geri çekilmesi süreci aslında yeni faşist rejiminin deşifre edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. "İleri demokrasi" maskesi çok kısa bir zaman içinde çökmüştür. Kürt Özgürlük Hareketinin tereddüdünü sürekli bir anımsatma aslında sosyal şovenizmin daha inceltilmiş bir biçimde sürdürülmesi olarak görünmektedir.
Hareketin Dinlenme ve demlenme yeri olarak Parklar
Hareket parklara çekilirken hem dinlenmekte hem de doğrudan demokrasi deneyimi olarak forumlar örgütlemektedir. Bu parklarda atölyeler ve çalışma grupları biçimlenmekte. Ortak eylem kararları alınmaktadır. Öz güvene dayalı öz deneyim ile öğrenme süreci yeni bir aşamaya geçti. Protestocu bir kültürden direnişçi bir kültüre geçişi simgeleyen "Bu daha başlangıç mücadeleye devam" sloganı nerede olduğumuzu bilen bir konumu işaret etmektedir.
"Barikat yolu tıkar ama önümüzü açar"
15 Haziran geziye müdahale direnişin başlaması, 16 Haziran direnişin zaman yayılarak sürmesi " bu daha başlangıç mücadeleye devam" şiarının hissiyatımızı teşvik etmesiyle yeni bir aşamaya evrildi direniş. 17 Haziran Taksim Dayanışması toplantısında afet durumlarında halkın toplanma yerleri olan parkların forum alanları olarak kullanılabileceğine dair bir öneri yapıldı üniversiteli bir çapulcu tarafından. Buda bir afettir ve afet toplanma merkezlerini kullanabiliriz önerisi üzerine bütün toplanma yeri olan parkların listesinin elimizde olduğu bilgisi de verildi.
Abbas ağanın bu bilgiden yada bu toplantıdan haberi var mıydı bilmiyorum ama 17 haziranda Abbas ağa parkı foruma başladı. 18 Haziranda yoğurtçu Parkı forumu başladı. Forumlar İstanbul'da 40 civarında parka yayıldı. Diğer şehirlerde benzer bir süreç yaşandı.
duran adam/kadın eylemleri başladı. Hızla yaygınlaştı.
Hareketin zaman karşısında enerjisini düşürmesi ve son saldırıda belirli noktalarda ordunun devreye sokulması, belirli noktalarda yedek güc olarak konumlandırılmasının da hareketin kırılmasında belirli bir rolü olduğunu düşünüyorum.
Forumların Diren........  yada ........ Dayanışması biçiminde formülasyonu aslında karakteri konusunda da çok açık bir bilgi veriyordu. Direnişçi ve dayanışmacı bir kültürün nüveleri forumlarda kendisi serbest nizam konuşma turlarında ifade ediyordu. parklar vesilesiyle sokağın uzun yıllardan sonra yeniden keşfedenler yaramaz çocuk olmanın aslında nasıl bir keyifli şey olduğunun da deneyimleyerek öğreniyordu.

Yoğurtçunu karmaşa ve keşmekeşi fiili olarak bir yürütmenin oluşması, eski alışkanlıklarını atamayan sosyalist gelenekten gelen arkadaşların bu yürütme aracılığıyla kara alma süreçleri forum katılımcıları ile yürütme arasında sürekli bir gerilime neden oldu.
Uzun süren serbest nizam forumdan sonra çalışma grupları ve atölyeler filiz vermeye başladı. Aslında ihtiyaç en örgütlenme karşıtlarını bile katılım süreçlerinde yer aldıkları sürece yeni örgütlenme biçimlerini keşfetmeye yöneltiyordu.
Yoğurtçu forumunun tıkanması forum günlerin azaltılması, atölye ve eylem etkinlik günlerinin düzenlenmesi ile biraz rahatladı. Bu gelişmeye ardından mahalle örgütlenmeleri süreci eşlik edince forumun tabanla ilişkisi yeni bir biçim almaya başladı. Yeldeğirmeni Dayanışması iş üzerinden kendisini tanımlama yolunu seçerken Caferağa Dayanışması bir örgütlenme modeli taslağı ile iş esaslı çalışmayı birlikte ele aldı. Sokak gönüllüleri oluşturmaya başladı. Caferağa Dayanışması Yoğurçuda yaşanan sorunu örgütlenme taslağının kabul edildiği forumda koordinasyonu seçerek aştı.
Forumun dış ilişkiler komisyonu diğer forumlarla irtibatı sağlayarak forumlar koordinasyonunun oluşması için zemin oluşturdu.
Yoğurtçu forumu;
Taksim Dayanışması eylemlerine kitlesel katılım ile dikkat çekti.
Ethem Sarısülük için 10 binden , 2 Temmuz için 40 binden, lice için 5 binden fazla insanın katılımı ile örgütlediği yürüyüşlerle Anadolu yakası ve kadıköy için tarihi hamleler yaptı. Lice yürüyüşü batıda Kürt meselesi için bu düzeyde bir kitlesellikle yapılan ilk yürüyüş olma özelliği de taşıyor.
Haydarpaşa için yapılan eylem ile yerel eylemler içinde adım atıldı.
İşçipartisi-tgb müdahalesi Yoğurtçu Parkı forumunun hedef gösterilmesi noktasına kadar taşındı.
Çok farklı ideolojik zeminden gelenlerin ortak zeminleri ortadan kalkınca sorunlar hemen filizlendi.
Taban demokrasisi karar alma mekanizmaları konusunda klasik alışkanlıkların terk edilmesinin zorlukları giderek daha açıkça orta çıkıyor.
Atölye çalışmalarının sistematize edilmesinde karşılaşılan zorluklar devam ediyor.
Mahalle örgütlenmeleri ve çalışma gruplarında çekirdek bir grup faaliyet yürütüyor.
Gezinin ( ülke çapında) aktif katılımcısı kadınlar ve gençler görev alımlarında hala engellerle karşılaşıyorlar.

III- Hareketin yeniden ortaya çıkması sürecinde bir kaç kenar notu:
a- Gezide ortaya çıkan yaşam biçiminin analizini iyi yapmalı, Komün saptamalarını sağlıklı değerlendirmelidir. Direniş yeni bir hayatın filizlerinin tomurcuklanmasına vesile olmuştur. Bu damar eksiklikleri ve zaafları ile hesaplaşılarak kavranmalıdır.
b- Dini inanç farklılıklarının bir arada olması gerçek laikliğinin emek ve ezilenlerle ilişkisi konusunda somut bir zemin oluşturmuştur. Herkesin emek ve dayanışma ile var olduğu toplumsal ilişkilerde laikliğin gerçek işlevini tanımlayabileceğimizin ilk işaretlerini burada gördük.
c- LGBT bireyler toplum ilişkisinde de ezilme ve direnme hallerinin nasıl aydınlatıcı olduğunu görmemiz daha sağlıklı ilişkileri be bakış açısını birlikte üretmemiz konusunda 50 bin kişilik onur yürüyüşü ile yol gösterici oldu.LGBT'nin Çarşı'ya toplumsal cinsiyet eğitimi vermesi, Çarşı'nında LGBT'ye direniş eğitimi vermesi ortak mücadelenin kazanımıdır.
d- Dar ulusalcılık ve milliyetçilikle pratik bir hesaplaşmanın önünü açtı. ulusal farklılıkların devletten arındırılarak eşitlik ilişkisi biçiminde ele alınması gerektiği konusunda yol gösterici oldu.
e- Kadınların katılımı ve mücadeleleri forumlara pek yansımasa da toplumsal cinsiyetin pratik olarak ele alınması konusunda devasa bir adım attırdı. Mücadele ederken kadınların, konuşurken erkeklerin daha aktif olması da ayrıca düşünmemiz gereken bir olgu olarak tekrar tekrar karşımıza çıktı.
f- Her türkü sorun ve eylem sürecinde taban demokrasisi ile karar alınmasının gerekliliği her adımda taban tarafında hissettirilerek hepimizin kolektif karar alma süreçleri konusunda eğitimden geçmesine vesile oldu.
g- Benzer hareketlerle ilişki ve duygusal bağ kurma eğilimi yeryüzü eksenli bir düşünme ve eylem biçiminin güçlendiğini göstermektedir. Benzer hareketlerin evrimi daha dikkatli incelenmelidir.
h- Komunist toplumla ilgili fikirlerin öneminin pratik uygulamalarla daha ikna edici bir biçimde dile getirileceğinin önemi ortaya çıkmıştır. Soyut fikirlerin yada yenilmiş geçmiş uygulamaların nostaljisinden ziyade Küba venezuelle gibi örneklere öz deneyim eklenmiştir. Geçmiş sosyalist inşa deneyleri bu pratik süreç ile birlikte incelenmelidir.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder