Demokrasinin Tanımının Zorlukları Analitik ve Normatif Kavramlar
“Bir şeyi anlamanın en iyi yolu önce onu anlayamamakla işe
başlamaktır” diye bir söz, hatta bir metodolojik ilke vardır.
Bu nedenle önce anlayamamaya
çalışalım.
Tabii biz demokrasinin ne olduğunu anlamaktan söz ederken,
bundan onun sosyolojik olarak ne olduğunu
anlamayı anlıyoruz. Amacımız bir bakıma sosyolojik
bir demokrasi tanımına veya kavramına ulaşmaktır.
*
Demokrasinin sosyolojik bir tanımından veya bir demokrasi
teorisi oluşturmaktan söz ettik.
Bununla ne denmek istendiğini de kısaca açıklamamak
gerekiyor.
Sosyolojik kavramlar
toplumsal olguları analiz eden
kavramlardır.
Bir de yine toplumsal hayatla ilgili ama toplumu veya
toplumsal ilişkileri düzenleyen kavramlar
vardır.
Bu ikinciler sosyolojik kavramlar değildir; toplumsal
gerçekliği anlamamızı sağlamazlar;
aksine sosyolojik analizin konusunu
oluştururlar. Yani analiz araçları değil;
analizin nesneleridirle.
Bu soyut gibi gelen ifadeyi somutlayalım.
Örneğin “ahlaki”, “hukuki”, “siyasi”, “ideolojik”, “dinsel”
“sanatsal”, “ekonomik” gibi kavramlar sosyolojik kavramlardır. Yani herhangi
bir olgunun bu kategorilerden hangisine ilişkin olduğunu anlamayı, olguları
sosyolojik olarak sınıflamayı sağlarlar.
Ama ahlaki, hukuki, siyasi, ideolojik, dinsel, ekonomik vs.
kavramların kendileri sosyolojik analizin araçları değil; nesneleridirler.
Örneğin “A davranışı ahlaksızlıktır”; “B davranışı adaletsizdir” vs.
dendiğinde, bu önermeler sosyolojik değil, ahlaki veya hukuki önermelerdir.
Sosyolojik gerçekliği anlamayı sağlamazlar aksine kendileri anlaşılması ve
açıklanması gereken olgulardır. Toplumsal yaşamı anlamanın değil düzenlemenin
aracı olabilirler.
Şöyle bir örnek daha açıcı olabilir. “Bir insanı öldürmek
cinayettir” dediğinizde bu hukuki veya ahlaki bir önermedir ama sosyolojik bir önerme değildir. Cinayet hukuki veya ahlaki bir kavramdır.
Sosyoloji insan öldürmenin cinayet mi kahramanlık mı olduğu
ile ilgilenmez; ne zaman cinayet, ne zaman kahramanlık olarak tanımlandığı ile
ilgilenir; neden ve niçin böyle tanımlandığı ile ilgilenir ve bunun yasalarını
bulmaya çalışır.
O halde, demokrasinin sosyolojik bir tanımını yapmaktan söz
edildiğinde, demokrasinin siyasi, hukuki veya ahlaki kategorilerle yapılmış bir
tanımından değil; sosyolojik
kategorilerle yapılmış bir tanımından söz ediyoruz demektir. Tabii bu aynı
zamanda demokrasinin niçin ve nasıl siyasi, ahlaki, hukuki, ideolojik
kategorilerle tanımlandığının açıklamasını da gerektirir.
O halde ilk yapılması gereken demokrasi tanımlarının bir analizini yapmak; bunların gerçekten
sosyolojik tanımlar mı; yoksa politik, ahlaki, hukuki kavramlara dayanan
tanımlar mı oluğunu araştırmak olabilir ve olmalıdır.
Demokrasinin ne olduğu ancak böyle anlayamamaya dolayısıyla anlamaya başlayabiliriz.
Tabii bu sosyolojik olup olmama ayrımı kolay bir ayrım
değildir.
Birçok durumda, bir kavram aynı cümle veya önerme içinde hem
sosyolojik olarak hem de değer yüklü olarak (ahlaki, hukuki vs.) tamamen farklı
anlamlarda kullanılmış olabilir. Bu gibi durumlar özellikle müthiş kafa
karışıklıklarına yol açarlar esas zorluğu oluştururlar.
Yine bir örnekle açıklamayı deneyelim. Yukarıda “ahlaki”
kavramının sosyolojik bir kavram olduğundan söz ettik. Ama “ahlaki” kavramı
aynı zamanda ahlaki bir kavram olarak da kullanılabilir. Örneğin “Bir insana
yardım etmek ahlaki bir davranıştır” dendiğinde, burada ahlaki kavramı ahlaki
bir kavram olarak kullanılmaktadır, sosyolojik bir kavram olarak değil. Bu
kullanımda “Ahlaki” “iyi” veya “doğru” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu
önerme sosyolojik değil; ahlaki bir önermedir.
Ama “burada “ahlaki”
kavramı sosyolojik değil ahlaki anlamda
kullanılmaktadır” önermesindeki koyu yazılmış ikinci “ahlaki” sosyolojik
olarak kullanımdır. Yani örnekteki ahlaki kavramının ahlaki anlamda
kullanıldığını söyleyen önerme sosyolojik bir önermedir.
Daha bilinen bir başka örnek verelim.
“İlerleme” kavramı değer yüklü; ideolojik bir kavramdır.
Evrim, değişim, oluş, gidiş, süreç, proses kavramı ise sosyolojik bir
kavramdır. Ama birçok durumda evrim kavramının ilerleme anlamında kullanıldığı
gerçektir. Hatta evrim kavramı giderek ilerleme anlamını da almıştır. Böyle bir
durumda evrimden söz eden bir kişinin evrim kavramını proses, değişim, gidiş
anlamında mı kullandığı yoksa ilerleme anlamında mı kullandığı, yani
önermelerinin sosyolojik mi yoksa ideolojik mi olduğunu anlamak için büyük önem
taşır.
Bu normatif ve
analitik; toplumsal ilişkileri
düzenleyen ve açıklayan; değer yüklü olan ve olmayan kavramlar
üzerine kısa değinmeden sonra, Demokrasi tanımlarına girebiliriz.
*
Demokrasinin etimolojik veya dilbilimsel karşılıkları veya
kelimenin çıkışı ve anlamı gibi yaklaşımlar bize demokrasinin ne olduğu
hakkında hiçbir fikir vermez.
Demokrasi söz konusu olduğunda bu tür bir tanımlama
neredeyse bütün diğer bilinen ve yaygın ama hepsi de hukuki ve politik
(sosyolojik olmayan) demokrasi tanımlarının temelini oluşturur.
Demokrasinin ne olduğu, Demokrasi kelimesinin kökeninden
hareketle genellikle şöyle açıklanmaktadır:
Demos (Halk), Kratos (İktidar) demektir; o halde demokrasi “halkın
egemenliğidir”; Demokrasi, kralın veya belli bir azınlığın değil de halkın
egemen olduğu bir rejimdir.
Neredeyse bütün bilinen ve yaygın demokrasi tanımları, bu
tanımın çeşitli varyasyonlarından başka bir şey değildir.
Örneğin demokrasinin en bilinen ve kabul görmüş
tanımlarından biri, Abraham Lincoln’un meşhur, neredeyse bir vecize anlamı
kazanmış tanımıdır. Buna tanıma göre: “Demokrasi,
halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir.” Hemen görüleceği gibi, bu
tanım da aslında etimolojik kökene dayanan “Halkın
Egemenliği” tanımının değişik bir versiyonundan başka bir şey değildir.
Demokrasi sık sık, “toplumun” bir yönetim (rejim) biçimi ya
da devlet biçimi olarak, diğer yönetim biçimleriyle kıyaslama içinde de
tanımlanır. Örneğin Monarşi, kişi yönetimi; Oligarşi, azınlık yönetimi (Tabii
bu azınlık da “asaletle” veya “bilgelerle” vs. tanımlanışına göre de kendi
içinde değişiyor) ve Demokrasi, çoğunluk yönetimi. Lincoln’un tanımındaki Halk,
çoğunluk anlamında alınırsa bu anlama da gelir. Bu tanımın da ilk tanımın diğer
bir çeşitlemesi olduğu açıktır.
İnternette bakıldığında böyle onlarca, yüzlerce tanım
görülebilir. Örneğin Vikipedi’de demokrasi şöyle tanımlanmış: “Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların,
organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu
bir yönetim biçimidir.”
Sanırız bu kadar örnek yeter. O halde bu tanımın sosyolojik
mi yoksa politik, ideolojik veya hukuki bir tanım mı olduğu sorusunu
sorabiliriz.
Bu tanımlar hukuki ve politik tanımlardır çünkü hukuki ve
politik kavramlara dayanmaktadırlar. Dayandıkları kavramlar sosyolojik analiz
kavramları değildir.
Demokrasinin bu akraba tanımları iki temel kavrama
dayanmaktadır. Halk ve egemenlik, (iktidar, güç, idare, rejim, yönetim,
devlet).
Şunu kolayca görmek mümkündür. Yukarıdaki tanımların
hepsinde, demokrasi ve dayandığı kavramlar toplumsal ilişkileri açıklamanın
değil; düzenlemenin araçları olarak kullanılmaktadır. Yönetimin biçimini, yani
toplumsal ilişkileri, hatta daha da sınırlı olarak politik ilişkileri düzenlemektedirler.
Yani özetle yönetime çoğunluk karar veriyorsa buna demokrasi
denir demektedirler. Bu kullanımda demokrasi bir analitik kavram değildir.
Toplumsal ilişkileri analiz etmez; sınıflamaz; yönetim biçimlerini tanımlar ve
sınıflar ama bu hukuki ve/veya politik bir tanımlama ve sınıflamadır. Çünkü
tanımlamanın dayandığı kavramlar da hukuki ve politik kavramlardır.
Bunu somut olarak görelim
Örneğin Demokrasi kavramının yukarıdaki tanımlarında en
temel kavram “halk” kavramıdır.
Halk nedir?
Halk’tan elbette bir devletin toprakları içinde yaşayan tüm
nüfus anlaşılabilir ve tanımlarda bu anlamda kullanılmaktadır.
Ama devletin ve onun sınırlarının ve içinde yaşayan nüfusun
tanımlanması aslında tamamıyla hukuki bir tanıma dayanır; hatta anayasa ve
yasalarla yapılmıştır bu tanımlar.
Halk’ın, burada fiilen Ulusu ifade ettiği de söylenebilir.
Ama ulusun kendisi de analitik bir kavram değildir.
Ulus sosyolojik bir analiz kavramı değil; sosyolojik olarak
analiz edilmeyi bekleyen bir olgudur. Ulus kavramını örneğin Sınıf gibi, bir
analiz kavramı olarak ele alıp ve kullananlar bizzat ulusçulardır.
O halde, bir devletin topraklarında yaşayan tüm nüfus, yani
ulus anlamında halk, sosyolojik bir demokrasi tanımı için hiçbir hareket
noktası sağlamaz. Hukuki ya da politik kavramlara dayanılarak sosyolojik bir
tanım yapılamaz.
Aksine açıklanması gereken şey, demokrasinin niçin bu
şekilde tanımlandığıdır. Açıklanacak şeyin kendisi bir açıklama aracı olamaz.
Halk kavramına dayanarak bir demokrasi tanımı demokrasinin
sosyolojik olarak ne olduğunu anlamada bir araç olamaz, çünkü Halk, sosyolojik
değil politik veya hukuki bir kavramdır.
Halk’a elbet birileri Türkiye’nin Politik Kültürü içinde “Halk bir ulusta, egemen sınıfların dışında
kalan ezilen ve emekçi çoğunluğa denir” diye de cevap verebilir.
Ayrıca böyle bir tanım da sosyolojik bir cevap olmaz.
Bu da olsa olsa ulusçu bir cevap olur. Çünkü yine bu halk
kavrayışına göre, ulus tanımı, ezen ve ezilen sınıfların tümünü; Halk kavramı
ise ulus içindeki ezilenleri kapsar. (Hatta bu Halk kavramının kapsadıkları da
Maocu gelenekte “devrim aşamasına” göre değişir). Buradaki ulus kavramı tam da
ulusçuların ulus tanımına dayanmaktadır. Çünkü ulusçular ulusu bir toprak
parçasında yaşamaya, dine, dile, kültüre vs. göre tanımlarlar. Bu ulusçularca
tanımlananın içindeki ezen ve ezilenlere göre yapılmış bir halk tanımı ulusçu
bir tanım olmaktan çıkmaz.
Ayrıca Halk kavramının tarih boyunca çok değiştiğini de
biliyoruz. Bir zamanlar Halk denince bundan sadece vergi veren erkekler
anlaşılıyordu. Demokrasi kavramının çıktığı eski Yunanistan’da da Halk yani
“demos” aslında bir idari bölünmeydi, kenti oluşturan yurttaşlardan oluşan ve
sadece kenti kuran klanlardan olanlarla sınırlıydı.
Görüldüğü gibi, hangi anlamda anlaşılırsa anlaşılsın, Halk
kavramı aslında sosyolojik değil, politik veya hukuki normatif bir kavramdır.
Dolayısıyla örneğin Lincoln’ün Halk’a dayanan Demokrasi tanımı, sosyolojik
değil politik bir tanımdır. Bu tanım bize sosyolojik olarak demokrasinin ne
olduğunu anlatmaz. En anlaşılır görünen tanım aslında en anlaşılamaz tanımdır.
Yönetim biçimi anlamında demokrasi tanımı, daha baştan bir
devlet cihazının varlığını kabul etmektedir. Demokrasiyi yönetim veya devlet
biçimi olarak tanımlamanın kendisi politik kavram ve kategorilerle iş görmekten
başka bir şey değildir.
Çünkü demokrasiyi bir rejim veya devlet biçimi olarak
tanımlamak da bir kişi, azınlık ya da bir çoğunluğun, her hangi bir karar
almasının mümkün ve gerekli olmadığı bir toplumsal var oluş olasılığını dışlar.
İlerde görülecek ki, demokrasinin biricik sosyolojik tanımı bu düzlemde
yapılabilir.
O halde toparlayalım. Demokrasinin bu bilinen ve yaygın
tanımları bize sosyolojik olarak demokrasinin ne olduğu hakkında zerrece bir
fikir vermezler, bunlar bugün yaygın ve kabul görmüş hukuki, politik ve
ideolojik öncüller ve varsayımlar temelinde bir rejimin veya idarenin demokrasi
olarak tanımlanmasının koşullarını belirlerler ama demokrasinin ne sosyolojik
olarak ne olduğunu değil.
Demokrasi ancak demokrasi olmayana göre tanımlanabilir.
Ama demokrasi olmayanı bir rejim biçimi olarak tanımlamanın
kendisi de demokrasinin rejim biçimi olarak tanımlanmasıyla aynı yanlışları içerir.
Demokrasinin sosyolojik olarak bir rejim biçimi olup olmadığı nereden
bilinmektedir? Var olan tanımlar, daha baştan demokrasiyi rejim biçimi olarak
kategorize etmiş olmaktadırlar. Ama esas soru şudur: Demokrasi bir rejim veya
yönetim biçimi midir?
Soruyu cevap olarak kabul ederek verilmiş cevaplardır yaygın
demokrasi tanımları.
Demokrasi nedir sorusunun cevabı hala ortada yoktur.
Demokrasi olmayan ama rejim de (yönetim de) olmayan bir
toplumsal varoluş olamaz mı?
Yönetimin olmadığı bir toplum yok mudur? Yönetimin olmadığı
bir toplum varsa, onu bir sürüden ayıran nedir?
Görüldüğü gibi Demokrasi ister istemez bizi Toplum
kavramının tanımına doğru gitmeye zorlamaktadır.
Bu sorulara bir cevap vermeden, demokrasiyi tanımlamaya
kalkmak. Cevaplanması gereken soruyu cevapmış gibi ele almak olur.
Bir sonraki yazıda bu sorulara cevaplar aramaya;
demokrasinin ne olduğunu anlayamamaya çalışmaya devam edelim.
11 Nisan 2014 Cuma
Demir Küçükaydın
demiraltona@gmail.com
[1] Türkiye’nin politik kültürü diyorum, çünkü Halk sözcüğü
Türkiye’nin politik kültürü içinde olumlu bir anlama sahiptir. Hâlbuki
Almanya’daki politik kültür içinde, genellikle faşistlerin kullandığı bir
kavram olduğundan solcuların hiç kullanmadığı bir kavramdır. Alman politik
kültüründe Halk sözcüğü, aslında kana dayanan Ulus anlamında, ırkçı bir ulus
tanımı yaparken kullanılmaktadır. Örneğin Demokratik Almanya’daki
ayaklanmalarda, başlangıçta “Biz Halkız” (“Wir sind das Volk”), diye
Bürokrasiye karşı bir vurgu varken, yani “Halk” kavramı burada, biraz
Türkiye’nin politik kültüründeki gibi bir anlama sahipken, bir harfi tarih
değişimi ile (“Wir sind ein Volk”), “Biz bir Halkız! denerek, biz bir ulusuz
denmiş ve Bürokrasiye karşı demokratik vurgulu bir devrim, kapitalizmden yana,
kana dayanan bir ulusçuluğa dayalı bir birleşme çabasına dönüşmüş ve Federal
Almanya ile birleşilmiştir. Bu bile Halk sözcüğünün sosyolojik bir kavram
olmadığını, sadece politik ve ideolojik değil, aynı zamanda anlamı politik
kültüre ve o anki duruma göre de değişen bir kavram olduğunu, dolayısıyla
Demokrasi’yi anlamak için hiç de uygun bir kavramsal araç olmadığını gösterir.
[2] Ama bu ideolojik cevap hukuki halk kavramıyla çelişki
içindedir. Genellikle demokrasi denilen rejimlerde oy verecekler ve
seçilecekler sınıfsal konumlarına göre sınırlanmazlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder