Haziran İsyanı ve Örgütlenme
Yazar:
“Temsil ettiğim neslin şimdi en büyük sorusu şu: şimdi ne olacak?”
(Emel Korkmaz, Teori ve Politika – 62, s.34)
Giriş
Haziran İsyan’ına katılanların çoğu siyasi parti,
meslek örgütü ve sendika gibi örgütlere üye değildi. Ancak
direnişçilerin birlikte çalışma olanakları aradığı da ortada. Bu
arayışın temel sürükleyicisi ise ortak bir amaç etrafında birleşmek ve
kolektif karar alma süreçlerini oluşturarak birlikte hareket etmek. Var
olan parti, sendika, meslek örgütü gibi yapıların doğrudan yanıt
veremediği bu ihtiyaç, özellikle farklı politik perspektiflere sahip
insanların beraber davranabilmesi için yanıtlanmalı. Örgütlenme
konusunda yapılan tartışmalar isyanın sürdürülmesi için nasıl bir parti
modelinin kullanılmasının doğru olacağı tartışmasına dönüşerek ilerledi
(Tonak, 2013) (Savran, 2013). Ancak direnişçilerin ısrarla herhangi bir
örgüte üye olmama eğilimi içinde olduklarını yinelemeleri her türlü
politik parti tartışmasının boşa düşmesine neden oldu. Küçükaydın’ın
önerdiği gibi katılımcıların internet üzerinden buluşarak temsilciler
seçmesi ve tartışmalar yürütmesi önerisi ise gerekli teknolojik sistemi
kurmaya gönüllü çıkmadığından karşılık bulmadı (Küçükaydın, 2013). Bu
yazı kapsamında bir parti modelinden çok, bir partiye üye olmayan,
belirli bir politik programı benimsememiş ve bireysel davranma
eğiliminde olan insanların örgütlü yapılarla nasıl bir araya
gelebileceğini; örgütlenme fikrine olan uzaklığın yarattığı pratik
zorlukları ve doğurduğu alternatif yapıları ele alacağım. Buna ek
olarak, bu tür kitlesel eylemlilik anlarında herhangi bir örgütün
işleyişinde kullanılabilecek demokratik ve kolektif karar alma
mekanizmalarının neler olabileceğine dair önerilerde bulunacağım.
Yapacağım değerlendirme Mayıs sonundan Eylül sonuna kadarki dönemde
İstiklal Caddesi, Taksim Meydanı, Gezi Parkı ve Yoğurtçu Parkı Forumu
gözlemlerime ve kendi deneyimime dayanıyor.
Direnişçilerin meydana çıkışı
İsyanın başlangıcı bir duygusal ortaklaşma
eğilimine dayanıyordu. Parkta ve Taksim Meydanı’nda polis tarafından
zulüm edilen insanları görenler büyük bir öfkeye kapıldı. İktidarın
kendisinden olmayana karşı yürüttüğü türlü aşağılamaların insanların
içinde biriktirdiği öfke bir anda boşaldı. Direnişçiler kendilerine teba
gibi davranan; hayatın her alanını piyasalaştırmaya çalışan; doğal
kaynakları talan edebileceğini düşünen; bedenlerine, kimliklerine ve
inançlarına hükmetmeye kalkışan ve nasıl yaşayacaklarına karar veren
hükümete “Artık yeter!” demek için hep birlikte meydana çıktı. Hem
kendileri de meydandakilerle aynı hisleri paylaşıyor hem de onların
uğradığı haksızlıkların herkesin başına gelebileceğini düşünüyorlardı.
Herkes duygu ve düşüncelerinde samimi ise artık meydana çıkmak zorunda
olduğunu, polis-devlet şiddetinin başka hiçbir çıkar yol bırakmadığını
görüyordu. Kimisi de sonradan insanlığından utanmamak için meydana
çıktı. Kuşkusuz başka hisler de vardı insanları meydana sürükleyen.
Meydana gelen herkes, hangi saikle gelirse gelsin hemen kaynaşıyor,
yardımlaşıyor ve birbirini destekliyordu. Eskiden kalabalık içinde tek
başına olanlar, büyüyen güçlü bir isyanın parçası olarak
kardeşleşiyordu. Bu duygusal ortaklık ortamı isyanın büyümesi, direnişin
desteklenmesi için gerekliydi. İsyanın neşesi korkuyu yıkıyor ve
herkesi meydana çağırıyordu.
Direnişçilerin ortak amacı
Başka politik görüşlerle ve farklı duyarlılıklarla
meydana çıkan direnişçiler başlangıçta kendiliğinden ortak bir amaç
etrafında birleşmişti. “Tayyip istifa!” ve “Hükümet istifa!” sloganları
direnişçileri birleştiren, politik gündemleri farklı olsa bile onları
ortaklaştıran bir talebi dile getiriyordu. Bu talep için hiç kimse
birbiri ile konuşup anlaşmamıştı. Fakat içinde bulundukları duygusal
ortaklık onların bu ortak arzuyu durmaksızın yinelemesini sağlıyordu. Bu
talep ile direnişçiler, kendilerine türlü kötülükler eden AKP
iktidarını doğrudan hedef alıyordu. AKP iktidarının insanların içinde
biriktirdiği hınç, hedefini açıkça belirlemişti. Başbakan isyanın
amacını anlamış ve isyanı ezmek için polis saldırısını bizzat
başlatmıştı. Ülkedeki örgütlü yapıların çoğunun ve Taksim
Dayanışması’nın isyancıların bu açık amacını sessizlikle geçiştirmeleri,
iktidar yararına bir hedef saptırma durumu oluşturdu.
Taksim Dayanışması’nın daha sonradan dile
getirdiği talepler (Gezi Parkı’nın park olarak kalması, Valiler ve
Emniyet Müdürlerinin görevden alınması, gözaltıların serbest
bırakılması, meydanların gösterilere açılması) direnişçileri tatmin
etmedi. Direnişin her kesimden destek gördüğü zamanlarda dahi bu
talepler öne çıkarılamadı. Yine bu talepler yalnızca İstanbul’u değil
tüm ülkeyi kapsayacak ve herkesin ortaklaşmasını sağlayacak nitelikte
değildi.
Direnişçileri birleştiren baştaki hedef hasıraltı
edildiğinde hareketi ortaklaştırmak için herkesi tatmin edecek başka bir
talep kalmadı. Yalnızca İstanbul’a değil ülkenin her yerine yayılan
isyanın bu en keskin talebinin açıkça dile getirilmemesi isyanın boyutu
ve sonuçlarını anlamakta ve anlatmakta güçlükler doğurdu. Bu isyanın
siyasi iktidarı hedef aldığını ve direniş boyunca kullanılan olanaklar
kadar boşa harcanmış pek çok olanak barındırdığını düşünmek gereklidir.
Direnişçilerin örgütlerle ilişkileri
Bu direnişin ortaya çıkmasında örgütlerin rolü göz
ardı edilemez. Ancak direnişin büyümesi ve etkili olması örgütlerin
becerisi ile olmadı. Direnişi örgütsüz direnişçilerin katılımı
kitleselleştirdi. Bu kitleselliği dağıtmak ve coşkulu isyanı bastırmak
için devlet direnişçileri örgütlüler ve örgütsüzler olarak bölmeye
çalıştı. Örgütlülerin yasa dışı ve örgütsüzlerin masum olduğu söylemi
sürekli yinelendi. Bu söylem yıllardır devletin yürüttüğü örgütlenme
karşıtı politikaların bir devamı niteliğindedir. Bu politikalar örgütsüz
insanlarda örgütlere dair bir korku ve uzak durma refleksinin
oluşmasını sağlamıştır. Örgütsüz kesimler sıklıkla örgütsüz olmaya devam
etmek istediklerini yineledi. Bunda örgütlerin “görünen masum
taleplerin dışında başka niyetleri olduğu” yönündeki devlet kaynaklı
propagandanın etkisi olduğu kadar, direnişçilerin meşruiyet
anlayışlarının politik bir perspektif içermemesi de etkili oldu.
Örgütsüz direnişçiler, direniş olanaklarını sınırlasa bile devlet
söylemine uygun olarak “masum” kalmaya çabaladılar. Nitekim 11 Haziran
günü meydana düzenlenen polis saldırısında direnişçileri parktakiler ile
meydandakiler / örgütsüzler ile örgütlüler olarak bölme amacı kısa
süreli de olsa gerçekleştirildi. Ardından polisin parktakilere de aynı
şiddeti uygulaması bu suni ayrımın hızla ortadan kalkmasını sağladı.
Ancak yıllardır zihinlere yerleştirilmiş olan ayrılık park forumları
boyunca sürdü. Forumlarda defalarca örgütlere ve örgütlenmeye ısrarla
karşı çıkan pek çok konuşma dinledik. Fakat bu karşı çıkış beraberinde
bir başka yöntem veya kişilerin bireysel tavır geliştirmesi dışında bir
perspektif ortaya koymadı.
Direnişçilerin çoğunluğunun bireysel davranma
eğilimi örgütlü yapılarla aralarında bir güvensizlik oluşmasına neden
oluyordu. Ancak örgütlü yapılar da bu güvensizliği besleyen bir tavır
içinde oldular. Direnişi birlikte yürütmek için oluşturulan Taksim
Dayanışması, içinde çeşitli yapılardan temsilcilerin bulunduğu bir kurul
olarak görünüyordu ve başlangıçta bu yapısı ile güven veriyordu. Ancak
içinde deneyim ve birikim açısından baskın olan ögelerin ağırlığı vardı.
Taksim Dayanışması’nın baskın ögeleri, kendi birikimlerini kullanarak
direnişçilere ne yapılması gerektiğini telkin ediyordu. Bunun en açık
örneği 15 Haziran Cumartesi sabah saatlerinde görüldü. Parkın geleceğine
ilişkin alınan kararlar hakkında sürekli çelişkili bilgiler geliyordu.
Taksim Dayanışması’nın baskın öğeleri parkı boşaltmak ve temsili bir
ortak çadır bırakmak eğilimindeydi. Bu bilgi toplantılara katılanlar
tarafından duyuruluyor ve Cumartesi sabah saatlerinde internet
sitelerinde de paylaşılıyordu. Oysa Cuma akşamı tamamlanan forumlarda
parkı terk etmeme eğilimi ortaya çıkmıştı. Böyle olunca bu kararların
nasıl alındığına dair şüpheler dile getirilmeye başlandı. Ardından
Taksim Dayanışması’ndan Cumartesi öğlen sularında böyle bir karar
alınmadığı ve kararın forumlarda alınacağına dair bir açıklama geldi.
Cumartesi sabah saatlerinde parkta her on metrede ‘Taksim Dayanışması da
kim oluyormuş?’ itirazını duymak mümkündü. Direnişçiler kendilerinden
başka karar merci tanımayacaktı. Bu noktadan sonra direnişçiler
temsiliyete güvenmemeye ve alınan kararları şüpheyle karşılamaya
başladı. Örgütlü olmayan direnişçilerin çoğu kendi başına hareket
edeceğini dile getirdi. Böylece park içinde ortaya çıkan birlikte
hareket etme eğilimi yerini yeniden bireyselliğe bıraktı. Aynı zamanda
temsilciler aracılığıyla daha üst bir düzlemde karar vermek yerine
tabanda hep birlikte karar alma yöntemi tercih edilir oldu.
Genç direnişçiler, kendilerine o zamana kadar
sürekli ne yapmaları gerektiğini söyleyen kuşağa samimi bir biçimde şu
soruyu sordu: “Şimdi ne olacak?”. Açık yüreklilikle daha önceleri
defalarca isyan etmiş kuşaktan bu sorunun yanıtını birlikte bulabilmek
için yardım istediler. O sırada kendiliğinden bir hareket olarak büyüyen
isyan henüz kendi organlarını oluşturamamıştı. Park kazanıldığı andan
beri bir türlü yapılmayan forumlar henüz başlamıştı. Son gün forumlarda
insanların ortaklaştığı fikir, isyanın büyütülerek sürdürülmesi idi. Bu
amaçla herkes bir fikir ve yöntemde ortaklaşmaya çalışıyordu. Bunu
yaparken ne başkalarını azımsıyor ne de onların önüne geçiyordu. Devlet
direnişçilerin bir inisiyatif oluşturmasını engellemek amacındaydı.
Çünkü orada bir iradenin nesnelleşmesi isyanın sürekliliği açısından
önemli bir aşamanın tamamlanmasını sağlayacaktı. Bunu önlemek için parkı
polis güçleri ile işgal etti ve oradaki kolektif varlığı dağıttı.
Böylece zafer kazanmış direniş büyüdüğü topraktan koparılıp solmaya
bırakıldı.
Park Forumları’nın işleyişi ve aksaklıkları
Kolektif karar alma süreçlerinin kurulması,
isyanın sürmesi ve kazanımların yayılıp çoğalması için gerekliydi. Gezi
Parkı’nın içinde işleyişe hakim olan ilkeler bu süreçlerin açıklık,
katılımcılık ve gönüllülük üzerine kurulması gerektiğini söylüyordu.
Direnişçiler, Gezi Parkı’ndan çıkıldığında oluşan yenilgi havasını
dağıtmak ve direnişi yeniden örgütleyerek mücadeleye devam etmek için
forumlarda toplanmaya başladı. Yaklaşık bir ay boyunca kitlesel olarak
gerçekleştirilen forumlara katılım giderek azaldı. Ramazan, yaz tatili
ve bayramlar derken forumların eski ritmi ve kalabalığı kalmadı. Ancak
park forumlarının yanı sıra bazı atölyeler ve mahalle forumları hala
sürdürülüyor.
Forumlar boyunca söz alan herkes kendi önceliğini
dile getirdi. Ancak tüm söylenenler ortak bir yanıtta buluşamadı.
Katılımcılar ortak bir amaç belirleyip birlikte gerçekleştirmeye
kalkışamadı. Bunu yapmak için gereken organlar oluşturulamadı. Hiçbir
aşamada bir temsilciye kendi iradesini teslim etmek istemedi. Bu
eğilimin oluşturduğu yapıların başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
-
Hiyerarşisizlik: hiçbir hiyerarşi kabul görmedi.
-
Temsiliyetsizlik: hiçbir temsiliyet mekanizması kabul görmedi.
-
İnisiyatifsizlik: kişilerin kendi inisiyatifi dışında hiçbir inisiyatif kullanılamadı.
-
Gönüllülük: Tüm işler gönüllüler tarafından yapıldı.
Özellikle bir temsiliyet mekanizması
kurulması ve temsilciye inisiyatif verilmesi fikri hiç kimse tarafından
kabul edilmedi. Bunun ardında yatan ana nedenlerden biri katılımcıların
bireysel davranma eğilimi, öteki de bugüne kadar temsiliyet temelli
örgütlerin insanlara yaşattığı hayal kırıklığının bu modele olan güveni
ortadan kaldırmış olmasıdır. Herkes büyüklü küçüklü tüm siyasi
partilerden, sendikalardan ve meslek örgütlerinden, oluşturdukları
hiyerarşik ve bürokratik yapılar nedeniyle uzak duruyordu. Forumlarda bu
tür bürokratik örgütlenme eğilimleri görüldüğü anda eleştirilerek
düzeltiliyor. Özellikle bir dönem çalıştıktan sonra bu örgütlerden
ayrılan insanlar bu konuda hassas davranıyor. Örgütsüz insanlar da
bireyselliğin getirdiği kendi varlığını kendisi ortaya koymak arzusu
içinde benzer eğilimlerle hareket ediyor. Katılımcıların sergilediği bu
tavrın sonucu olarak forumlarda ve atölyelerde ortaya çıkan görünüm
şöyle:
-
Karar almak çok zaman alıyor veya karar alınamıyor.
-
Alınan kararları uygulayan katılımcı sayısı çok az.
-
Herhangi bir işin yürütülmesi için inisiyatif sahibi bir organ oluşturulamıyor.
-
Tüm işler gönüllüler tarafından yapılıyor. Fakat gönüllülerin meşruiyetlerini nereden, nasıl aldıkları net değil. İsterlerse keyfi davranabiliyorlar. İnisiyatif sahibi bir organ oluşturulamadığından, gönüllüler doğal olarak inisiyatif sahibi oluyor. Bu inisiyatiften rahatsız olanlar ise gönüllüleri engellemeye çalışıyor.
-
İşleyiş ile ilgili denetleme mekanizması kurulamıyor.
-
Katılımı artırmak için kültür, sanat, eğlence etkinliklerine ağırlık verildiğinden politik gündemler geriye düşüyor.
-
İnternet ortamlarında çok hareketli bir kitle varmış gibi görünüyor. Ama sokaktaki gerçek insan sayısı oldukça az.
Varılan bu durum demokratik ve kolektif karar alma
olanaklarının yaratılamadığının bir göstergesi. Ortak bir amaç
etrafında birleşilemeyeceğini düşünen insanlar, en başta hissettikleri
ortaklaşma duygusunun boşa düşmesinin uyandırdığı hayal kırıklığı ile
evlerine dönüyorlar. Kuşkusuz daha kırılgan olanlar kadar, daha dirençli
olanlar da var. Kararlı olanların çabası isyanın sürmesini sağlıyor.
Ancak hayal kırıklığı ile eve dönen insanların yeniden meydana çıkması
için ortaklaşma zemininin yeniden oluşturulması gerekir. Bugüne kadar bu
zemin yalnızca iktidara ve polis şiddetine karşı oluşturuldu. Ortak
hareket etmeye dayalı bir zemin oluşturulamadı. Haziran isyanına benzer
bir isyan durumunda insanların hem hissi hem de iradi varlıklarını
rahatça ortaya koyabilecekleri basit ve katılıma açık mekanizmalar
kurulmadıkça böyle bir zemin oluşturmak mümkün görünmüyor. Yeni
kurulacak yapının temel özellikleri açıklık, katılımcılık ve
hiyerarşisizlik olmalı:
-
Sürekli temsiliyet yerine rotasyona dayalı, yapılacak işe göre tanımlı ve kısa süreli temsiliyet mekanizmaları kurulmalı.
-
Temsiliyetin inisiyatifleri belirlenmeli.
-
Denetleme ve geri çağırma olanakları açık olmalı.
-
Gönüllülerin yapmak istediklerine yol verici bir mekanizma oluşmalı.
Bu inisiyatifler ilkesel sorunlar barındırmadığı sürece engellenmemeli.
-
Alınan kararlar yeniden tartışılabilmeli. Ancak tartışma işleyişi tıkamadan yürütülmeli.
-
Alınan kararlara uymayı sağlayacak ikna süreçleri her zaman açık ve işler tutulmalı.
-
Hertürlü iş ile ilgili deneyim aktarımı yapılarak işlerin herkes tarafından yapılabilmesi sağlanmalı.
Haziran isyanının ortaya çıkardığı direniş
olanakları yeni mücadele biçimlerinin mümkün olduğunu gösteriyor.
Örgütlerin bu olanakları ciddiye alarak kendilerini yenilemeleri ve
örgütlenme pratiklerini yeniden düzenlemeleri gerekiyor. Direnişçiler
ise kendilerinden başka bir kurtarıcı olmadığını görüyor ve kendi
hayatına sahip çıkmak istiyor. Bugüne kadar yürütülen temsiliyete dayalı
örgütlü mücadele yöntemleri, uyguladıkları bürokratik, hiyerarşik ve
cinsiyetçi hataları nedeniyle tümüyle terk edilmek isteniyor. Ancak
yerine gevşek gönüllülük ilişkilerinden başka bir örgüt modeli
konulabilmiş değil. İnsanların örgütlerin değil; bürokrasinin,
hiyerarşinin, cinsiyetçiliğin yanlış olduğunu anlaması için aynı
deneyimleri yeniden yaşaması gerekmiyor. Ancak deneyim aktarımının
olmadığı bir dönemin ardından toplumsal belleğini yitirmiş olan kitle,
pratikten başka öğretmen tanımıyor.
Özgür GünayKaynaklar:
-
Korkmaz, E. (2013) ‘Direnişçiler Seksomanyak, Camide Aganigi’, Teori ve Politika, 62, s.34
-
Küçükaydın, D. (2013), ‘Hareketin Örgütlenmesi İçin Pratik Bir Öneri’, Erişim: http://demirden-kapilar.blogspot.com/2013/06/hareketin-orgutlenmesi-icin-pratik-bir.html
-
Tonak, E. A. (2013) ‘Tabii ki örgütle, ama nasıl?’, Erişim: http://birgun.net/yazi-goster/ahmet-tonak/11-8-2013/tabii-ki-orgutle-ama-nasil-268.html
-
Tonak, E. A. (2013) ‘Sungur Savran’dan açık mektup...’, Erişim: http://birgun.net/yazi-goster/ahmet-tonak/25-8-2013/sungur-savrandan-acik-mektup-392.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder