5 Haziran 2014 Perşembe

Forumlar ve demokrasi

Forumlar ve demokrasi

doğrudan-demokrasi-1024x682
Gezi’den çıkan dayanışmalar yerelde demokrasiyi inşa etmeyi başarabilecek mi?
Kadıköy park forumlarının 8 Haziran’da gerçekleştireceği ikinci çalıştayın (‘Gezi’nin Bakiyesi’) konusu doğrudan demokrasi. İsabetli bir seçim; çünkü lafı cimi yok, demokrasi günümüzde bir devrim meselesi, sistem sorunu.
Elbette temsili demokrasi değil kastımız. Neoliberal politikaları uygulayan hükümetler emekçilerin dayanışma ağlarını yani emek demokrasisini un ufak etmek zorunda. Artık değer oranını artırmanın ve dünya çapında sermayeler arası rekabete katılmanın başka yolu yok.
Dolayısıyla mahalle forumları, işgal evleri ve yeni emek örgütlenmeleri kurmak sistemin çarkına çomak sokmak anlamına geliyor. (‘Öncü’ partiler bizi varsın “Kedi köpek barınağıyla uğraşıyorsunuz, alancılık yapıyorsunuz” diye eleştirsin, yolumuza devam ediyoruz.)

Müşterekleri savunmak, yenilerini kurmak

Geçtiğimiz bir yılda İstanbul’da kurulan forumların çoğunun bölündüğünü, sönümlendiğini gördük. Bazıları da ‘siyasetler toplantısı’ haline gelerek kurudu.
Ancak kimi forumlar yerelleşmeyi şu veya bu ölçüde başararak canlılığını korudu. Çalıştayı düzenleyen Kadıköy forumları da bunlar arasında. Yeldeğirmeni ve Caferağa dayanışmaları işgal evi ve bostan gibi yeni müşterek alanlar yarattı; Acıbadem ve Göztepe dayanışmaları A.S. Gezici Lisesi ve Kuyubaşı Fidanlığı gibi kampanyalarla müştereklerimizi savundu.[1]
Bu forumlarda sıkıntılar yok mu? Var elbette. Don Kişot Evi’ne konuk olan Michael Hardt’ın belirttiği gibi, yatay örgütlenmelerimiz kazanımlar getirdiyse de, henüz radikal ve uzun soluklu bir dönüşüm sağlayamadı.

Tehlike alanları

Öyleyse forumlarımızı nasıl bir sonraki aşamaya taşıyacağız? Karşımıza bir dizi mesele çıkıyor:
Öncelikle özyönetim ve katılımcı demokrasiden ziyade özörgütlenme ve doğrudan demokrasi ifadeleri daha işlevli sanki. Yönetim merkezi ve yerel iktidar arasında pay edilmiş durumda. Biz ne onun parçası olabiliriz, ne de içinde bir kurtarılmış alan açabiliriz. Diyelim -halihazırda forumlara pek bir olumlu yaklaşan- Kadıköy belediyesinin ileride bizi davet edebileceği bir meclis veya temsiliyet mekanizmasına çok temkinli yaklaşmalıyız. Halen olduğu gibi belediyeyle görüşüp taleplerimizi iletmekte hiçbir sorun yok; ancak yönetimin parçası olmamalı, bağımsızlığımızı ısrarla koruyup ‘denetim’ noktasında durmalıyız.[2]
İlaveten, içe kapanma ve profesyonelleşme tehlikelerine direnmek de şart. Forumların kapalı bir arkadaş çevresi, yeni bir fraksiyon haline gelme ihtimali de, İtalya’daki işgal evleri gibi ücretli personel çalıştıran işletmelere dönüşme riski de mevcut.

Doğrudan demokrasi için

Bu tehlikeler karşısında ilk panzehirimiz, iç işleyişte demokrasiyi tahkim etmek. İkinci çalıştaya sunulan bir metinde belirtildiği gibi, “Mekanizma / temsiliyet yaratırken cimri davranmak, zorunlu ve işlevsel olmayan hiçbir konuda temsiliyet oluşturmamak” şart.
Dolayısıyla, ilk çalıştaydaki bir sunuşta[3] da söylendiği gibi, ana kararların forumda alınması vazgeçilmez ilkemiz olmalı. Kararların mutabakata dayanması da ha keza. Bu her ne kadar bazen uzun tartışmalar anlamına gelse de, örneğin Caferağa Dayanışması’nda uygulanıyor -ciddi tartışmalara rağmen dayanışmanın kopuş yaşamaması bununla ilgili. Aynı şekilde kritik kararların e-posta, WhatsApp vs. gruplarında değil açık çağrılı geniş toplantılarda alınması da önemli. Aciliyet bu konuda gerekçe olmamalı.
Ancak forumu ilk günlerdeki kaotik serbest kürsüye döndürmemek için net mekanizmalar oturtmak da şart. Bu konuda kalıcı komiteler yerine somut işlere özel, herkese açık ve geçici çalışma grupları kurmak gerekiyor. Bu ekiplere inisiyatif tanımalı, ancak geri çağırma mekanizmasını da işletmeliyiz; bu konuda el yordamıyla belirli bir mesafe kat ettik.[4]

Evi değil sokağı görmek

İkinci panzehirimiz ise yüzümüzü dışarıya çevirmek olacak. Forum, park, işgal evi ve bostanlar bize değil tüm mahalleye ait; bunlar tekil değil müşterek talepler üzerinde yükselmeli. Ya da, ilk çalıştayda bir arkadaşımızın (Boğaziçi Starbucks işgali bağlamında) belirttiği gibi “İşgale âşık olmamalıyız.”[5] Hollanda deneyiminden bildiğimiz üzere, bu ülkede 2010′da squat’lar yasaklandığında, sadece mahalleyle kuvvetli bağları olan sosyal merkezler devlete direnebilmişti.
Bu bağlamda ilkin mahalle çalışmalarına ağırlık vermek gerekiyor. Caferağa Dayanışması’nın bostan, ortak mutfak, karanlık oda, Karşı Lig… gibi işleri bu açıdan çok değerli oldu: Komşulara ulaşıldı, yeni arkadaşlar foruma katıldı. Esnaf kampanyası ve sokakta içki sorunu gibi konulardaysa mesafe alınamadı. Dayanışmalar önlerine yeni yerel işler koymak durumunda: Kiracı örgütlenmesi, takas pazarı, sanatçı forumları, belki kreş…
Neyse ki bu konuda enerji eksikliği yaşanmıyor. ‘Açık kapı’ politikasını sürdürmek, yani içeri giren herkese evde (veya forumda) çalışma başlatma, atölye kurma konusunda destek olmak gerekiyor – yukarıdaki başarılı işler böyle hayat buldu. Atölyeler, ana forumun etrafında onu besleyen ikinci, geniş bir halka yaratıyor.

Yoldan geçeni katmak

Öte yandan yerelde ülke gündemine dair kitle eylemleri düzenlemek hayati önemde. Nitekim 20 Nisan’daki ilk ortak çalıştaydan sonra Kadıköy dayanışmaları aralarındaki bağları kuvvetlendirdi, Soma ve Okmeydanı gibi yakıcı gündemlerde gerçekten sokaktaki insanı katan eylemler örgütledi.[6] (Bu sürece Yoğurtçu Parkı Forumu’nun da bir üst forum gibi değil eşit bileşen olarak katılması, “Kadıköy Forumları” imzasının öne çıkması çok önemli bir adım.)
Sokak hareketinin kısmi geri çekilme yaşadığı şu günlerde, her seferinde polis marifetiyle dağıtılıp demoralize olmak yerine, özgüven inşa edecek ve halkayı genişletecek eylemlere acil ihtiyaç var: Boğa’nın yanı sıra yeni rotalara uzanmaya, ara sokakları gezmeye, konu komşuyu dahil eden işler örgütlemeye devam. Berkin’in cenazesi veya Soma sonrasında gördüğümüz gibi, pek çok insan sokağa çıkmaya hâlâ istekli, ancak biz onları katacak araçları oluşturmakta yetersiz kalıyoruz.
Ayrıca forumların hemen bir ‘Kadıköy koordinasyonu’ kurup bürokrasi yaratmak yerine, işbirliğini somut eylemler üzerinden örgütlemesi hayırlı oldu. Her ortak iş için yeni ekip kurmaya, rotasyon sağlamaya özen göstermeliyiz.

Emek demokrasisinin inşası

Bunca meseleyle boğuşması gereken forumlarımızı bekleyen demokrasi görevi oldukça zorlu: Kent mücadelesini emek hareketiyle -ya da Gezi’yi Soma’yla- buluşturmak.
Soma katliamıyla beraber güvencesiz çalışma ve taşerona karşı mücadele, forumların önüne temel gündem maddesi olarak oturdu. Zaten Gezi direnişini, çoğumuz güvencesiz koşullarda çalışan biz beyaz ve mavi yakalılar gerçekleştirdik.[7] Keza Kazova, THY, Greif gibi mücadelelerle dayanışma ağları ördük, örmeye de devam ediyoruz.
Artık bu çabaları bir adım öteye taşımak ve forumları emek hareketiyle kaynaştırmak gerekiyor: Zira, “Gezi’yi anmanın en iyi yolu, taşeron ve güvencesizlik rejiminin ipliğini pazara çıkaran bir kitle hareketinin inşa etmesi için ateşe odun taşımak.”[8] İşte o zaman, neoliberalizmin biz emekçileri atomize etme gayretine en okkalı cevabı yapıştırmış olacağız.
Bir Caferağa Dayanışması katılımcısı

[2] Benzer biçimde Soma madenleri için de özyönetim veya kooperatifleşme değil, kamulaştırma ve işçi denetimi talep etmek gerekir. Ancak bu ayrı bir yazının konusu.
[4] Çalıştaya sunulan bir diğer metin bu bağlamda bolca öneri içeriyor: http://emekatolyesi.org/Guncel/haziran-isyani-ve-orgutlenme#.U4mP4JSSy1l
[6] Bahariye Caddesi’nde baret ve mumlarla gerçekleşen sessiz Soma anması (16 Mayıs); Soma için dört koldan Kadıköy’e uzanan “Mahalleler Yürüyor” eylemi (18 Mayıs); M. Ayvalıtaş Meydanı’nda gerçekleşen “Soma için somut öneriler” forumu (19 Mayıs); Okmeydanı’ndaki ölümlere karşı Göztepe Şahkulu Cemevi’ne yürüyüş (24 Mayıs); Soma için Bahariye ve Halitağa’da sokak işgali ve film gösterimi (27 Mayıs, 3 Haziran)…
 
http://mustereklerimiz.org/forumlar-ve-demokrasi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder