Demokrasi’nin Nasıl Tanımlanacağı ve Ele Alınışının Tarafsız Olamdığı Hakkında
8 Haziran’da Yoğurtçu Parkı’nda yapılacak “Forum/Çalıştay”da “Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” başlığı altında “Demokrasi” konusu ele alınacak.
Neden bu konu?
Gezi yenilgiye uğradı ve Forumlar bir dağılış sürecine
girdi.
Bu “Forum/Çalıştay”
aslında bu dağılış ve yenilgilinin nedenleri üzerine bir düşünme ve dağılıştan
kurtulma çabasıdır. Yani bu forum/çalıştaylar ve Demokrasi konusunun seçilmesi,
kendi üzerine düşünme; İslam’ın “savaşların en kutsalı” dediği “kendi nefsiyle
mücadele”; kendi hatalarıyla savaş ve bir özeleştiri girişimidir de aynı
zamanda.
Bu başarılı olabilecek midir? Henüz bilmiyoruz ve sonuç
henüz hala ortadadır.
Neden?
Çünkü Gezi’nin ve forumların dağılışının nedeni olan
yanılgılar, onun bu dağılıştan çıkmasının, nedenlerini anlamasının da önünde
bir engel olarak dikilmektedir. Bu durum görülmezse içinde bulunulan fasit
daireden çıkma olasılığı da bulunmamaktadır.
Yani ortada eskilerin “fasit
daire” dedikleri bir durum vardır. Örneğin yoksul olduğunuz için, sizi
yoksulluktan çıkaracak bilgi ve birikiminiz olmadığı için yoksul kalmaya devam
edersiniz.
Böyle fasit dairelerden çıkışı genellikle eksojen (dış)
etkiler (örneğin bir kredi veya yardım veya kapitalizmin doğuşunda olduğu gibi,
soygun ve korsanlık) sağlar. Bizim bütün çabamız bir bakıma bu eksojen etkinin
işlevini yüklenmek olarak görülebilir. Çünkü biz o unutulanı hala hatırlayan;
ilk ortaya çıktığı andan beri Gezi’ye ve Forumlara hatırlatmaya çalışan çok az
örnekten biriyiz. Yani bir krediyi açacak birikimiz var. Veya gezi “korsanlık
ve yağma” ile keşke bu birikime el koysa ve ilk “sermaye birikimi”ni yapıp bu
“fasit daire”den çıksa.
*
Gezi ve Forumların başarısızlığının; yenilgi ve dağılışın bizce
en temel nedenlerinden biri, arada geçen uzun yıllarda, böyle bir isyanın
kendini örgütleyebileceği kavramsal araçların unutulmuşluğu ve
itibarsızlaşmışlığı; bu anlamda hazırlıksızlığı; tarihsel deneyler ve onların
sonuçlarının toplumsal hafızadan kazınmış olmasıdır.
Bu hafızanın yitirilmişliği koşullarında, Gezi ve forumlar, yavaş
yavaş, kendi deneyleriyle ve el yordamıyla “Amerika’yı yeniden keşfetmek”; ama
bu sefer aynı yolu “dizleri üzerinde”, sürünerek kat etmek zorundaydı. Çünkü
bizzat hafızanın yitirilmişliği, yolu daha hızlı ve daha az zahmetli bir kat
edişin engeli olur. Ancak Gezi ve forumların buna zamanı olmadı. Aksine zamanın
hızlandığı bir dönemde kuskunu kopmuş yarış atı gibi bir şeylerin peşinden
koşmak durumunda kalıyor. Buna direnmek istiyor ama olaylar onu kendi girdabına
çekiyor. Ayrıca kendi içinde, bu direnişin son bulması ve Gezi’nin
kalıntılarının günlük politikanın girdabına girmesini arzulayan hem devletin ve
iktidarın desteklediği; hem de kendi içinde muhalefetle bağlantılı güçler de
var ve onlar da ek bir zorluk yaratıyorlar. Bu nedenle bu dizleri üzerinde
sürünerek “Amerika’yı yeniden keşfetme” taşlı, dikenli bir yolda kan ve ter
içinde bir yolculuktur. Bu yolculuğu göze alıp bitirebilecekler ise muhtemelen
çok az olabilecektir.
*
Üstüne üstlük Demokrasi kavramının ve konusunun bir gündem
maddesi olarak belirlenmesi ve ilk konu olarak belirlenmesi; ele alındığı
başlıklar ve ele alınış biçiminin kendisi bizzat bir sınıf mücadelesi
konusudur. Ama sadece bu kadar da değil; bunun bir sınıf mücadelesi olduğunun
reddi veya gizlenmesi de bir sınıf mücadelesi veya farklı program ve çıkarları
savunmanın aracıdır.
Yani diğer ifadeyle, neyin öne alınacağı üzerine bir gündem
tartışması yapmadan, Demokrasiyi forumlarda öncelikli bir konu olarak seçmenin;
onu “Özyönetim” ve “Doğrudan Demokrasi” başlığı altında ele almanın ve nihayet
demokrasiyi demokrasi konusundaki farklı görüşler; programlar ve hedefler
arasındaki bir mücadele konusu değilmiş gibi bir nesnel veya sanki konuya vakıf
herkesin aynı şekilde anlatabileceği bir uzmanlık konusu gibi ele almanın
(Çalıştay) kendisi de bizzat bir siyasi tavırdır, belli bir programın ve
çıkarın savunulmasının ifadesidir.
Elbette burada nesnel sonuçlardan söz ediyoruz. Yoksa
insanların öznel olarak hiç de öyle olmak istemedikleri ve iyi niyetleri ortadadır.
Zaten ideoloji dediğimiz de insanların öznel niyetlerine rağmen tam da o
niyetlerle çelişen yollara ve hedeflere yönelmesinden başka bir anlama gelmez.
Bütün bu durumda Forumların, sadece dizleri üzerinde,
sürünerek dikenli ve taşlı bir yolda kan ve irin içinde değil; aynı zamanda
kendi içinde bir savaş vererek bu yolu kat edilip etmesidir sorun.
Bu söylenenlerin mantıki sonucu, demokrasinin şu veya bu
şekilde ele alınmasının sınıf mücadelesinin görünümlerinden biri olan bir
ideolojik mücadele konusu olduğudur. Buradan hareketle farklı programatik ve
stratejik hedeflerin mücadelesinin aracı olduğudur.
Bunun bilincinde olunursa farklı görüş ve programların
mücadelesine uygun biçimler gerekir; bu görülmezse bu farklı görüş ve
programların mücadelesi biçim üzerin tartışmaların içinde bilince çıkmadan tam
bir konfüzyona ve dağılmaya yol açar.
Dolayısıyla bizim demokrasi kavramını ele alışımız, tamamen
“ideolojik” olacaktır; tabii ideolojik olmadığını iddia etmenin kendisinin de
bir ideolojik savaş aracı olduğunu bir an için akıldan çıkarmadan.
*
Ama sadece bu kadar değil, demokrasinin nasıl
tanımlanacağının ve onu nasıl tanımlanacağının önemli olup olmadığı da bir
ideolojik mücadele konusudur.
Yani “demokrasinin tanımıyla çok vakit harcamamalı, esas
tarihsel deneylere geçmeli ve onları tartışmaya bırakılmalı” gibi bir
yaklaşımın kendisi de sorunu teknik ve pedagojik bir sorunmuş gibi ele alarak
aslında yine bir ideolojik mücadele yapmış olmaktadır.
Bunun kavramasının hayati önemi bulunmaktadır ve gezinin ve
forumlarım dağılışının nedenleri tam da bu noktadan giderek anlaşılabilir.
*
Demokrasi üzerine tüm konuşma ve yazıların sürekli bir
çıkmazla sonuçlanmasının nedeni, demokrasi kavramının birbirinden tamamen farklı ve zıt iki farklı anlamı olmasıdır.
Aynı cümle içinde, bu anlamların birinden diğerine geçişler
yapılması ve bu farklı anlamların analiz edilerek birbirinden ayrılmamış olması,
demokrasi adına her türlü manüplasyonun yapılmasını mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla
kavram üzerine tartışma ve açıklığı önemsiz görmek ile bu manüplasyonlar ve bu
karışıklıktan çıkarlılık arasında bir ilişki vardır.
Diktatörlük kavramı bunun çok ilginç bir örneğidir. Aşağıda
göreceğimiz gibi, Marksizm’e göre, her
demokrasi bir diktatörlüktür. Ama bu önermede demokrasi kavramı bütünüyle sosyolojik bir anlamdadır ve politik veya bir rejimin tanımıyla ilgili değildir.
Ama Doğu Avrupa’daki kendine “sosyalist” diyen diktatörlükler
veya birçok küçük Stalinist sol grup, “Her
demokrasi bir diktatörlüktür. Burjuva demokrasisi burjuva diktatörlüğüdür; sorun
diktatörlüğün hangi sınıfın diktatörlüğü olduğudur” gibi önermelerle, diktatörlük
kavramının sosyolojik ve politik anlamları arasında bir fark yokmuş ve
birbirine zıt değilmiş gibi kavramı kullanarak ve bu ayrımı gizleyerek,
Marksizm'in sosyolojik bir önermesini kendi anti Marksist amaçlarının ve gerici
sınıf çıkarlarının bir aracı olarak kullanırlar.
Ama sadece bunlar değil, burada kavram karışıklığı
yapıldığını söylemeyerek, bu önermeleri doğruymuş gibi ele alarak, bu kafa
karışıklığını sürdürerek ve buradan hareketle Marksizm’i lanetleyenler de bu
sefer tersinden aynı mücadeleyi yaparlar ve fiilen Marksizm’e karşı ittifak
yapıp, onu gizlemiş olurlar.
Yani Gezi kitlesine egemen olan “post modernizm” de “küçük
radikal gruplara” egemen olan Stalinizm de aslında aynı madalyonun iki
yüzüdürler; birbirlerine dönüşürler ve ikisi de Marksizm’e karşı tam bir susuş
komplosuyla mücadele edip suç ortaklığı yaparlar. Son on yıllarda, Post
modernizmin yükselişiyle Stalinistlerin öbür uca atlayarak birer postmodernist
olduklarını gördük; eğer böyle giderse bir süre sonra Gezi’nin post
modernlerinin hızlı Stalinistler olduğunu görürsek hiç şaşmayalım.
Tekrar edelim, Demokrasi kavramının kendisinin, nasıl
tanımlanacağı, nasıl ele alınacağı öyle “saf” bir bilim veya uzmanlık konusu
değil; bizzat kendisi bir sınıf mücadelesi alanı ve aracıdır.
Ama daha da önemlisi ki forumlarda görülen en büyük sorun
budur, bu analizin kendisini, “önemsiz”, “teoriye saplanmak”; “kavramlar
üzerine soyut bir tartışma” ve “pratikle ilgisiz” olarak nitelemenin ve gündeme
alınıp tartışılmasını, önemsiz göstermenin ve insanların geri yanlarına hitap
ederek engellemenin kendisi bir anti demokratik politikanın fiili ve “pratik” uygulamasıdır.
Tekrar edelim:
·
Demokrasiyi forumlarda öncelikli bir konu olarak
seçmenin;
·
Onu “özyönetim” ve “Doğrudan Demokrasi” başlığı
altında ele almanın;
·
Demokrasiyi demokrasi konusundaki farklı
görüşler; programlar ve hedefler arasındaki bir mücadele konusu değilmiş gibi;
bir nesnel veya sanki konuya vakıf herkesin aynı şekilde anlatabileceği bir
uzmanlık konusu gibi ele almanın kendisi de bizzat bir siyasi tavırdır, belli
bir programın ve çıkarın savunulmasının ifadesidir.
O halde bizim bizzat bu sunumumuz ve demokrasiyi bu tarzda
ele alışımız da politiktir, başka bir programın ve toplumsal çıkarın
ifadesidir. Diğerinden farkı ise tam da böyle olduğunu gizlememesindedir.
Karşısındakinin egemenliğini sürdürmesinin en önemli koşulu ise bu farkı
gizlemesindedir. Yani demokrasinin farklı ele alınışlarının, farklı program ve
çıkarların ifadesi olduğu veya politikaların savunusu anlamına geldiğini
gizlemek bir politik tavırdır, bir program ve stratejinin böyle somut bir
konuda dışa vurumudur.
Bu önkabullerden hareketle bizim için soru şudur: Demokrasiyi
“Forum/Çalıştay” biçiminde; bu alt başlıklarla; bu yöntemle ve bu öncelikle ele
almanın kendisi hangi program ve çıkarın ifadesidir?
Bu biçim ezilenlere gerçekten hizmet eder mi yoksa bir
azınlığın egemenliğinin aracı mı olur?
Bizim buna cevabımız “evet öyledir”dir.
Buna bağlı diğer tezimiz de şudur:
Forumların bugünkü çıkmazının temelinde tam da bu
antidemokratik özün görülmemesi yatmaktadır.
Yani önümüzdeki Forum-Çalıştay:
1)
Forum-Çalıştay biçimi ile herhangi bir konuyu, sadece
bir uzmanlık konusu imiş, farklı politikaların ve hedeflerin konusu değilmiş
gibi ele alarak; yani aslında sınıf mücadelesi gerçekliği yokmuş; imtiyazsız
sınıfsız bir kitleymişiz gibi; sanki farklı çıkarlar en incelmiş rafine
biçimler altında ifadesini bulmazmış gibi tartışarak var olan bir anlayışın
fiili egemenliğini gizlemenin aracı olmaktadır.
2)
Demokrasi konusunu “Özyönetim” ve “ Doğrudan Demokrasi”
başlığı altında ele alarak Başka ele alışlar karşısında fiili bir ideolojik ve
politik mücadeledir.
3)
Demokrasi’yi öncelikli bir konu olarak ele alarak,
başka konuları ikincil plana atarak, dolayısıyla gündemden düşürerek bizzat
verili öncelik anlayışını tartışma ve eleştiri konusu yapmayarak bu egemenliği
gizlemektedir.
Ama bütün bunların anlaşılması için önce Demokrasi
kavramının açıklanması gerekmektedir.
Yani demokrasiyi forumlarda ele alışımızın anti demokratik
karakterini göstermeye çalışacağız biz bu demokrasi kavramı üzerine
sunumumuzda.
*
Demokrasinin bir Normatif
tanımı ve kullanımı vardır. Bu normatif tanım, aynı zamanda hukuki bir tanımdır. Bir siyasi
rejimi, bir devlet biçimini,
demokrasi olarak tanımlanmak için gerekli koşulları
belirler.
Demokrasinin bir de Analitik
tanımı vardır. Bu analitik tanım, aynı zamanda sosyolojik bir tanımdır. Demokrasi kavramının analizini yapar ve demokrasinin toplumsal ve tarihsel koşullarının
neler olduğunu inceler.
Ama farklılıklar sadece bunlar da değildir. Aynı zamanda bu
iki farklı anlam birbirine tamamen zıttır.
Bu fark ve zıtlıkları şöyle bir tabloyla göstermeyi
deneyelim.
İki Farklı Demokrasi Kavramı
|
||
Kavramın Türü
|
Hukuki
|
Sosyolojik
|
Kavramın Karakteri
|
Normatif
|
Analitik
|
Kavramın İçeriği
|
Politik
|
Tarihsel
|
Özgürlük
|
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu
|
Demokrasiyle bir arada olamaz
|
Zor
|
Demokrasiyle bir arada bulunamaz
|
Demokrasinin olmazsa olmazıdır
|
Diktatörlük
|
Demokrasi ve Diktatörlük birbirine zıttır.
|
Her demokrasi bir diktatörlüktür ve diktatörlük olmak
zorundadır.
|
Devlet
|
Biçimidir
|
Kendisidir, Özüdür
|
Peki, bu ayrımlar niçin önemlidir?
Bu ayrımların yapılması veya karıştırılması bizzat sınıf
mücadelesinin bir aracıdır da ondan.
Bunu gelecek yazıda bizzat bir yıl önceki iki haftalık Gezi
komünü örneğinde Demokrasi’nin sosyolojik anlamının temel kavramları ile
göstermeyi deneyeceğiz.
27 Mayıs 2014 Salı
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder