TAKSİM İSYANI
"Devrim Sanki
Göz Kırptı....." Çarşı, "Biz
ihale ve rant için dilenenlerin değil,Limon ve sirke ile
direnenlerin yanındayız", Devrimci Müslümanlar, "Yasak ne ayol"
LGBTT
Yaşanılan sürecin devrim olduğunu savunanlardan, isyan
ayaklanma diyene kadar geniş bir yelpaze var. Çarşı'nın pankartında yazan
slogan aslında yaşanan olayın niteliğine dair çarpıcı bir tanımlama
sunuyor. Hareketin bir süreç olarak
ifadesi ve sürekliliğin başlangıç noktasının vurgulanması. İsyanın her anına
damgasını vuran "Bu daha başlangıç Mücadeleye Devam" sloganı da bu
kendini bilme halini anlatmaktadır. Devrimci Müslümanlar, LGBT, feministler,
ulusalcılar, Kürtler, İşçiler , kamuçalışanları, mahalle dernekleri, çevre
hareketleri vs..ise direnişçi güçlerin çeşitliliğini göstermektedir.
İsyan güncel taleplerin savunulma biçimi ile
tarihselleşirken kendi benzerlerine de gönderme yapmaktadır. Sovyetler,
komünler, şuralar anımsamaları bu süreçle ilgilidir.
I- Tarihsel Arka Plan
I.a Yeryüzündeki dalganın gecikmiş bir parçası
1997 Nato Toplantısı, Brüksel, “21.
Yüzyıl Ayaklanmalar Yüzyılı Olacak.”
2007 İngiltere Savunma Bakanlığı “Küresel
Stratejik Eğilimler Raporu 2007-2036” başlıklı raporunda Küresel eşitsizliğin
gerilimi ve istikrasızlığı artıracağını bununda düzensizlik, suç, terörizm ve
ayaklanmalar biçiminde şiddete dönüşeceği ifade ettikten sonar devam ediyor. “
Bu gelişmeler sadece anti-kapitalist ideolojiler olmayacak; sadece dini,
anarşist yada nihilist ayaklanmalarda olmayacak ayrıca popülizm ve Marksizm’in
yeniden canlanışına yol açacak.”
Bu yeni devrime de proletaryanın değil yeni orta sınıfların önderlik
edeceğini yazıyor.
Ne diyelim kâhinler haklı çıkıyor!
Biraz geriye gidince tarihsel geri çekilme döneminde ayırt edici dönemeçler
olduğunu göreceğiz. Kapitalizm yapısal çelişkilerinin farkında olan düzenin
sahipleri 20.yy’dan çıkardıkları dersler ışığında iki temel önlem aldılar. Bir
kriz yönetimi anlayışı, iki Başını ABD’nin çektiği ama diğer emperyalist
güçlerinden onayladığı “Önleyici Savaş Doktrini” aralarındaki rekabetten dolayı
bölgesel paktlar ve işbirliği örgütleri oluşturmalarına rağmen asıl tehlikeye
karşı ortak bir var olma tepkisi geliştirmektedirler.
Üzerinde bu kadar çalıştıkları ayrıntılı raporlar hazırladıkları bu
yüzyılda neler olacak biraz bakmakta fayda var. Özellikle Sosyalist Blok’ın
dağıldıktan sonraki gelişmeleri belirli bir sadeleşme ve dönemleştirme ile ele
alarak emekçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik taleplerinin nasıl geliştiği,
bilincin gelişme momentlerinin neler olduğunu görerek bugünkü tepkilerin
seyrini öngörebiliriz.
1989 Sosyalist Blok’un Dağılmasından 1998 Seatle’a
Sosyalizmin tarihsel yenilgisinin emekçilerin üzerine çöktüğü bu dönemde
asıl olarak geçmiş tarihsel dönemde siyasi mücadele açısından öne çıkmayan
coğrafyalar daha aktif bir duruma geçtiler. Örgütlülüğün dağılması parçaların
gerilimli tepkiler halinde ortaya çıkmasına ve zamana bağlı tarihsel ve eş
zamanlı bir birikim sürecinin oluşmasının önünü açtı.
Çöküşün hemen ardından gelen 1992 Los Angeles ayaklanması işaret fişeği
olarak çaktı. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi kitlesel bir alana yayıldı.
Güney Afrika ANC’nin yönettiği, Aperthaid’ın kaldırıldığı bir ülkeye dönüştü.
Orta Amerika’da El Salvador ve Guatemala’da barış süreçleri başladı. Latin
Amerika’da yeni kitle hareketi askeri faşist diktatörlükler
sonrasında savunmadan talep eden konuma geçerek kente ve kırda yükselmeye
başladı.
1994 yılının ocak ayında Zapatistalar Meksika’da NAFTA’ya karşı
ayaklandılar. İnterneti kullanarak Kıtalararası Buluşmalar
örgütlediler. Yerli hakları ile sınıfsal talepleri bir araya
getirdiler. 1996 yılında Asya’da, Nepal’da sessiz sedasız halk savaşı başladı.
Bolivya’da köylü hareketi yükselmeye başladı. Venezüella’da Chavez
seçimleri kazandı. Brezilyada Topraksız İşçiler Hareketi yükseldi. Latin
Amerika’da Sao Poulo Forumu ortaya çıktı. Türkiye’de Kamu emekçileri, memur
yani kapıkulu kalıplarını kırarak kitlesel militan
bir kamu emekçileri hareketi ortaya çıkardılar. Güney Kore’de militan işçi
grevleri ve yeni tipte bir sendikal hareket ortaya
çıkıyordu. Filipinlerde 1 Mayıs Hareketi yeni tipte bir sendikal
hareket olarak, toplumsal hareket sendikacılığının önünü açtı. Brezilyada metal
işçilerin grevi ve yeni sendikal hareket ortaya çıktı.
80’li yıllar Latin Amerika’da askeri diktatörlüklere karşı geniş
bir kitle hareketinin doğmasına tanıklık ettikten sonra, 90’lar
yeni kitle hareketinin yükselişine ve taleplerini ileri sürüşüne
tanıklık etti.
Dünyanın sömürge, yeni sömürge bölgelerinde yeşeren kapitalizmin 500 yıllık
sömürgecilik tarihini sorgulama hareketleri emperyalistlerin hesap-kitap
işlerinin dışında tutulan: unutulmuş, horlanmış "yeryüzünün
lanetlilerinin" tarih sahnesine çıkışlarının örnekleri ile dolmaya
başlamışlardır. 1992’de tüm Amerika kıtasını kapsayan yerli örgütlerinin başını
çektiği işgalin 500.yılı protesto etkinlikleri ile sömürgecilerden tazminat
talep eden yeni bir hareket başladı. Bu hareket Afrika’da, Zimbabwe ve Güney
Afrika Cumhuriyetine sıçrayarak tüm sahra altı Afrika’yı tehdit eder hale
geldi. İngiliz dışişlerini bakanını "yaşananlar Britanya’nın sömürgeci
geçmişin mirasıdır" demeye iten beyazların ellerindeki çiftliklere el
koyma hareketleri süreç devam etmiştir. Avustralya'da Aborjinlerin tazminat ve
toprak talepleri, en son yakıcı bir sorun olarak gündeme giren Filistin
halkının işgal edilmiş topraklara geri dönüş hakki ile sorun her yerden boy
vermeye başlamıştır. Amerika kıtasında kuzey ve güneyi kapsayan bir yerli
federasyonu oluşmuştur.
Seatle ve Kanada Quebec'te 2001'de yapılan 3. Amerikalar Zirvesi
”Öncelikle Emperyalist zincirin zayıf halkalarında kendini hissettiren kriz
sermayenin ulus-üstü entegrasyonu sonucu giderek diğer halkaları da kapsayarak
merkeze doğru genişlemiş ve 2000 yılı başlarından itibaren de küresel ölçekte
kriz olarak anılmaya başlamıştır. Krizle yasama anlayışı olarak "Kriz
Yönetimi" anlayışını geliştiren emperyalizm tarihsel deneyimlerinden
çıkardığı derslerle yeni sürecin temel politikasının ilk nüvelerini 2000 yılı
yaz aylarında başlayan yeni kontra saldırıları ile ortaya koymuştur. Arjantin,
El Salvador Guatemala vs. gibi Latin Amerika ülkelerinde kontrgerilla
operasyonları yeniden başladı. Sistemi radikal tarzda zorlayan FARC
ve ELN’ ye karşı Kolombiya Planı’nın devreye sokulması ve ABD'de petrol, ilaç
ve silah tekellerinin olağan üstü desteği ile "Amerikan rüyasına"
gölge düşüren seçim entrikaları ile BUSH’ un başkan seçilmesi ve ardından
Irak’ı yeniden bombalanması parçaların giderek birleşmesini sağlıyordu. Tam bu
süreçte CIA dünyanın yeni sıcak çatışma bölgelerini içeren bir raporu kamuoyuna
açıkladı. İsrail vahşi bir tarzda Filistin halkına karşı saldırıya geçti.
Türkiye’de devlet 20 cezaevini birden saldırarak esi görülmemiş bir operasyona
yöneldi. Afrika’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti devlet başkanına suikast
düzenlendi.
Kolombiya ABD askerlerinin eğitimleri altında yeni ölüm mangaları ile
dolduruldu. Amerikan askerleri sessiz sedasız dünyanın her yerine
yerleştirilmeye başladı. Guatemala ve El Salvador topraklarını ABD ordusunu
açmış, merkez Asya’da, balkanlarda yeni üsler kurulmuş, Nikaragua'ya asker
gönderilmiş vs. Şu an 80 kusur ülkede de ABD askeri ve üsleri bulundurmaktadır.
2000’li yıllar hem baskı dalgasına tanıklık etti hem de yeni mücadele
biçimleri ortaya çıktı. Arjantin Piketeros hareketi ile İşsiz İşçiler
Hareketini mücadele deneyimlerini kazandırdı. Bolivya’da 2003 ve 2005
ayaklanmaları gerçekleşti. Ekvatorda 2001, 2002 ayaklanmaları ortaya çıktı. Bu
iki ülkede sorun çözülen burjuva iktidarının yerine yeni biçimi koyamamak olarak
ortaya çıktı. Brezilya’da İşçi Partisi hükümetinin yükselişi başladı,
Arjantin’de 2001 ayaklanması gerçekleşti. Uruguay’da kamuya ait petrol
şirketinin özelleştirilmesi referandum ile reddedildi.
Filistin ikinci intifada ile sürece başladı. Filistin Halkının
örgütlülük düzeyi İsrail güvenlik duvarını aştı ve FHKC Genel Sekreterinin
öldürülmesine yanıt olarak faşist Turizm Bakanı cezalandırıldı. İsrail
Lübnan’da ilk kez yenilgiye uğradı. Hizbullah direnişi ve örgütlülüğü ile
Lübnan denkleminde tartışılmaz bir aktör olduğunu dosta düşmana
gösterdi.
Nepal’da, Nepal Komünist Partisi (Maoist)’in önderlik ettiği halk savaşı
legal siyaset kanallarına yöneldi. Güney Doğu Asya Maoist Partiler Koordinasyon
Komitesi’nde birlikte çalıştıkları Hindistanlı Maoist örgütlerin
birleşmelerinde pozitif bir rol oynadılar. HKP(M) başını çektiği halk hareketi
tüm ülkeye yayılarak ülkenin en önemli gündem maddesi oldu. Hindistan Başbakanı
ülkenin en önemli güvenlik sorununu Maoistlerin oluşturduğunu
söyledi. Sri Lanka’da Tamiller yarı devlet pozisyonuna ulaştılar.
Filipinlerde FKP’nin başını çektiği halk hareketi yeni pozisyonlar almaya
başladı. Tayland’da diktatörlüğe karşı mücadelede emekçilerin ağırlığı
hissedilmeye başlandı.
Afrika’da Nijerya’da Nijer Deltası Kurtuluş Güçleri yerli hakları ile sınıf
ilişkileri arasında kurduğu ilişki ile petrol şirketleri ve Nijerya devletine
savaş açtı. Onlarca örgütün şemsiye örgütü olarak biçimlenerek yeni bir
örgütlenme modeli de geliştirdiler.
2001 yılında başlaya Dünya Sosyal forumu örgütlenmeleri ve anti-küresel
hareketin yükselişi sürdü. 2001 Eylül’ünde ABD’ye yapılan saldırılar sonrasında
ABD “teröre karşı sonsuz savaş” hedefi ile önleyici savaş doktrinini hayata
geçirmeye başladı. ABD ordusu yeni düzenin gereklerine göre yeniden düzenlendi
ve konumlandırıldı. NATO tarafından Afganistan saldırı ve işgali başladı.
Tarihsel Bir Dönüm Noktası: 2003 Irak İşgali Öncesi
Dünya ölçeğinde ortaya çıkan kitle hareketi asıl dönemeç noktası
oldu. 1990’da başlayan çöküş, bozgun, dağılma döneminin sonuna 2003’te gelindi.
2003’ten itibaren, hareketin öne doğru hamle yaptığı bir dönem
girdi. New York Times İşgal öncesinde “Sokaklardaki Yeni Güç: Dünya Kamuoyu”
analizi yaptı. 40 yakın kentte aynı anda eş zamanlı gösteriler düzenlendi. İkinci
Süpergüç adı kullanılmaya başladı. (4)
Yükseliş Döneminin Birinci Evresi
Yerel düzlemde başlayan hareketler ülkesel ve bölgesel güç haline gelirken
bütün yerel renkleri ile ortaya çıkıyordu. Emperyalist-kapitalist zincirin
farklı halkaları üretim sürecindeki yerine göre ortaya çıkan sınıf
dinamiklerini mücadeleye katmaya başlamıştı.
2005 yılında Latin Amerika’da merkez sol hükümetler dalgası kitlelerin
bilincinde ortaya çıkan değişimin önemli kilometre taşlarından biri oldu.
Siyasal alan ve hedefler kitle hareketinin çıtayı yükselttiğini
gösteriyordu. Tarihsel yenilginin ortaya çıkardığı en geri noktalardan hayatta
kalma çabaları parça parça, tek tek olan hareketleri benzerleri ile temas
koymaktan alıkoyuyordu. Hele yenilginin sorumlusu olan sosyalist partiler,
hareketler ve sosyalist eğilimli sendikalardan ve kitle örgütlerinden
bilinçli olarak uzak duruyorlardı. Ama kendi öz deneyimleri ile öğrenme süreci
giderek parçadan koparak toplumun diğer kesimleri ile dayanışma duyguları ve
eylemlerinin önünü açmaya başladı.
22 Mayıs 2006’da Meksika’nın Oaxaca kentinde eğitim emekçilerinin ekonomik
taleplerle başlattığı greve 14 Haziranda Oaxaca eyaleti silahlı
kuvvetleri bastırmayı denedi. Bu andan itibaren Oaxaca'lı işçi,
emekçi, öğrenci, yoksul köylü ve yerli halkların desteğini aldı ve bir halk
grevine, ardından saldırılardan sorumlu Vali Ulises Ruiz Ortiz'in istifası
talebiyle isyana dönüştü. Oaxaca işçi ve emekçilerinin bu birleşik isyanı
büyütmek için kurdukları Oaxaca Halk Meclisi (APPO), kısa zamanda halk
iktidarının organına evirildi. Altı ay boyunca kenti APPO yönetti. Dönemin bir
komün örneği olarak belleklere kazındı.
2008 baharında Asya da Tamil Halkına yönelik katliam saldırısı ile yeni
dönemde İsrail’in Gazze’de uyguladığı toplama kampları stratejisinin
yaygınlaşacağı netleşmeye başladı. Sessizlik duvarı içinde BM, ABD, AB, Rusya,
Çin ve İsrail’in destekleri ile ormanın yakılması ve suyun kurutulması
stratejisi uygulandı. Vahşet, katliam, toplama kampları. Yeni dönemin açık
mesajlarından biri daha verilmiş oldu. Tamil Halkının olağan üstü direnişi yeni
döneme kalan en önemli direniş mesajlarından biri oldu. Terk edilmeyen ülke,
yenilgiye görmesine rağmen ölümüne direniş.
Ardından Pakistan’daki Svat vadisinin bombalanması ile tarihin en büyük
mülteci hareketlerinden biri yaratıldı. Toplama kampları stratejisinin yeni
dönemde devrimci halk hareketlerini bastırmada temel bir yöntem olarak
kullanılacağı pratik olarak da gösterildi. Yapıldığı dönemde
Hindistan HKP(M) önderliğinde silahlı halk hareketi ülkenin bir numaralı iç
tehdit unsuru olarak görülmeye başladı. Nepal’da yasal siyasi alana geçildi.
Hindistan da halk hareketi yükseldi.
2008 Krizi ve ikinci dönüm noktası
Krizin en ayıt edici özelliği burjuva iktisadının bütün açıklama mekanizmalarını
yitirdiğinin ortaya çıkması oldu. Ortada krizin sorumlusu olabilecek ne KİT
kalmıştı nede büyük sendikalar. Ama kriz 1929’tan sonra en önemli kriz olarak
ortaya çıktı. Önemli paketlerle biraz soluk alındı ama sorun başladığı yerde
durmaktadır. Gıda fiyatlarında ortaya çıkan artış krizin bir gıda krizine
dönüşmekte olduğunu göstermekteydi.
Emperyalist Kapitalistler stratejik olarak gördükleri Honduras’ta askeri
darbeyi hayata geçirdiler. Venezüella’da ters tepen darbe, Honduras’ta ayakta
kaldı. Halkın oluşturduğu Darbeye Karşı Ulusal Cephe mücadeleye devam
etmektedir.
Önce Avrupa emekçileri sokakları ısıttılar, ardından kuzey Afrika Kriz
dönemlerinin bütün özelliklerini bir kez daha teyit ederek harekete geçti.
Olağanüstü dönemlerde kitlelerin davranışlarında olağanüstü değişimler olur.
“Sinik”, “mızmız” olduğu söylenen Arap halkları birbiri ardına yeni
dönemin bir özelliğini daha teyit ederek harekete geçti. Her yerel
hareket hızla bölgesel karakter kazanmaktadır.
Krizin Avrupa’da ortaya çıkan protesto grevler dalgası, Yunanistan en üst
düzeye çıktı. AB dönem başkanı Yunanistan, İspanya ve Portekiz için askeri
darbeler gündeme gelebilir dedi.
Asıl “sürpriz” ise Arap coğrafyasından geldi. Kitlelerin hal ve
davranışlardaki değişiminin kriz koşullarında nasıl seyredeceğine ilişkin
çarpıcı bir örnek teşkil etti. Burada yapılacak olan en gereksiz tartışma ABD
ya da CIA’nin işidir deyip hafife almaktır. Önleyici savaş doktrini zaten
deneyimleri ışığında gerilimin büyüdüğü yerlerde ısrar etmemeyi ve mümkün
olduğunca düzen içinde bir değişimin makul görüleceği üzerine kuruludur. Engelleyemiyorsan
yönlendir şiarını uygulamaktadırlar.
Sorun harekete geçen kitleler ve bunun doğal sonucu olarak kitleler olmadan
siyaset yapılamayacağı bir atmosfere girilmesidir. Deneyimle öğrenme sürüyor.
Yazının başından beri altı çizilen tarihsel birikim yaşanan sürecin arka
planını oluşturmaktadır.
Alt Afrika’da Fildişi sahilindeki seçimleri kaybeden başkanın gitmemekte
ısrar etmesi, Nijerya’da ateşkesin bitmesi ve Nijer Deltası Kurtuluş Güçleri
(MEND) ile hükümet arasındaki çatışmaların yeniden başlaması bölgesel
işaretlerdir.
Burada temel önceliğimiz kriz tartışmasının yanına devrimci durum
tartışmasını da eklemektir. Yani Küresel kriz aslında küresel devrimci durumun
tetikleyicisidir. Durağanlığın süreceği ya da ikinci dip tartışmaları aslında
devrimci durumun derinleşeceği anlamına geliyor. Lenin’in klasik tanımının
verilerinin aslında 2000’li yılların başından itibaren hayatımızın içine
girdiğine tanık oluyoruz. Klasik refah-kriz döngüsünün dışında yapısal krizin
yarattığı parçalı devrimci durum örnekleri yoğunlaşarak artmaktadır. Nasıl
90’ların ortalarından itibaren yerel krizlerle başlayan süreç 2008 merkez ülke
ABD ile küresel krize dönüşmüşse, yerellerde başlayan yönetilmeme isteği 2005
Latin Amerika seçim dalgası ile başlamış, 2008 krizinde Avrupa’da grev dalgası
olarak ortaya çıkmış, Arap dünyasında bölgesel ayaklanma özelliği
kazanmıştır.
“Olgunlaşmamış ulusal kriz- ulusal kriz” ayrımı yaşananları anlamamız
kolaylaştırmaktadır. Geniş emekçi kitlelerin davranışlarında yasal süreci aşan
meşruluk temelinde ilerleyen şiddet yöntemlerini de kullanan bir örgütlenme
mücadele evresi tanımlamaktadır olgunlaşmamış ulusal kriz. Mücadelenin burjuva
kurumları parçaladığı Arjantin, Bolivya, Ekvator vs. ülkelerde iktidar sorunu
ve devrimci kriz sorunun ortaya çıkarmıştır.
Burjuvazi nasıl ekonomik krize sorumlu bulamıyorsa ( hatırlayalım geçmiş
krizlerin iki temel sorumlusu vardı: sendikalar ve KİT’ler), yani krizin kapitalizmin
yapısal bir sorunu olduğu gözler önüne serilmişti.
Sosyalistlerin ve sendikaların güçsüz olduğu tarihsel koşullarda kendi
mezar kazıcıları sınıfsal taleplerle ama kendiliğinde harekete geçmeye
başlıyor. Tam olarak devrimci bir krizden söz edilemese de geniş
kitlelerde yönetilmeme isteği giderek daha fazla ölçüde pratik olarak dışa
vuruyor. Yönetenler eskisi gibi yönetmekte zorlanıyorlar. Tarihsel
yenilgiyi yaşamamış bir emekçiler kuşağı bütün deneyimsizliğine rağmen hayata
müdahale ediyor. Öğreniyor, baskı aygıtlarını işlevsizleştiriyor. Kitlesel
davranış biçimleri hızlı bir değişikliğe uğruyor.
20. ve 21.Yüzyıl karşılaştırmalarında bir önceki dönemin Nepal, Bolivya,
Venezüella gibi “daha sessiz coğrafyaları ve ülkeleri” emperyalist-kapitalist
sistemde gedikler açıp, mevziler oluşturarak emperyalist-kapitalist
zincirin zayıf halkalardaki yeni kırılgan alanları oluşturmaktadırlar. Latin
Amerika, Afrika, Asya ve Ortadoğu’da tarihe “yeni özneler” giriyor. Birikim
harmanlanıyor, yayılıyor…Bölgesel özellikler taşıyor..
Evet şimdi “başka bir dünya mümkündür.”den “Ayaklanma mümkündür.”e geçişin
sancıları ve ayak sesleri ortaya çıkmaktadır.
Bu süreci daha
yakından takip edebilmek için 2012 sonbaharı ve 2013 ilkbaharı arasında ortaya
çıkan barış görüşmeleri ve ateşkes önerileri kısaca bakalım.
1- Filipinler Komünist Partisi Yeni Halk
Ordusu ile Filipin Devleti
2- Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri
ile Kolombiya Devleti
3- Kürdistan İşçi Partisi ile Türkiye
Devleti
4- M-23 ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti
5- Sudan, Güney Sudan askerden
arındırılmış bölgede görüşürken Darfur bölgesinden Özgürlük ve Adalet
Hareketide barış görüşmelerine katıldı.
6- Etopya devleti ile Ogaden Ulusal
Kurtuluş Cephesi arasında barış görüşmeleri başladı
7- ETA ile İspanya Devleti arasında
barış görüşmeleri başladı.
8- Orta Afrika Cumhuriyeti ve İslamcı
İsyancılar arasındaki görüşmeler
9- Nijerya Hükümeti İslamcı Boko Haram'a
barış görüşmeleri teklif etti.
10- İsrail- Filistin barış görüşmeleri,
El Fetih Gazzede miting yaptı. İsrail tanınması koşulu ile barış görüşmeleri
yapılabilkeceği İsrail tarafından önerildi.
11- Pakistan Talibana barış görüşmeleri
teklifi yaptı.
12- Burma Devleti ile Kaçin Kurtuluş
Ordusu arasında barış görüşmeleri başladı.
13- Hindistan Devleti ile Açik Ulusal
Gönüllü Güçleri arasında anlaşma imzalandı.
Bu kadar eşzamanlı barış görüşmelerinin
bir maddi temeli
Derinleşen kriz dünya çapında kitlesel
hareketlilik süreçlerini tetiklemektedir. Çelişkilerin yoğunluğuna bağlı olarak
sokak çatışmalarından silahlı biçimlere kadar geniş bir eksen ortaya
çıkarmaktadır.
Avrupa genel grev ve direnişle, meydan
işgalleri ile yüz yüze kalırken emperyalist-kapitalist sistemin zayıf
halkalarında çatışmalar silahlı biçimler almaktadır.
Bu çatışmaların bir kısmı Önleyici Savaş
doktrini altında Emperyalistler tarafından çıkarılmakta, kışkırtılmaktadır.
Libya, Suriye vs.
Bir kısmı da dinsel ve ulusal
ideolojilerle savunma stratejisi geliştirenler tarafından uygulanmaktadır.
Nijerya'da Nijer Deltası Kurtuluş Güçler ( MEND) (Delta'da yaşayan yoksul
halk için adalet ve daha iyi bir hayat talep etmektedir.) , Orta Afrika
Cumhuriyeti İslamcı ayaklanma Sudan tarafından desteklenmektedir.
Libya'da Mali'li paralı askerler rejim
devrildikten sonra ülkeleri Mali'ye geçmiş ve İslamcı ayaklanmanın temel
güçlerini oluşturmuşlardır.
Arkasında gerilla hareketleri olan
devletlerin ordularının müdahale gücü olarak kullanılması mümkün değildir.
Kolombiya, Türkiye, Etopya, Nijerya vs..
Ezilen ve sömürülenlerin tarihsel askeri
birikimlerinin mücadeleye yeni girenler tarafında edinilmesinin önünü kesmek
gerekmektedir. Bu hareketlerden Kolombiya Silahlı Devrimci Kuvvetler (FARC),
Partiya Karkaren Kurdistan- Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Filipinler Komünist
Partisi-Yeni Halk Ordusu (FKP-YHO), Bask Vatanı ve Özgürlük (ETA) sosyalist
yada sosyalist eğilimli Ulusal kurtuluş Hareketi örgütler olarak tasfiye
edilmeleri gerekmektedir. Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları'ndan HKP(M)'nin
elde etiği deneyim, İRA tarfından eğitilen FARC'ın kazandığı deneyim bu
kanalların kapatılmasını zorunlu kılmaktadır.
Yada 60 ve 70'lerde Filistin Devriminin
dünya devriminin eğitim merkezi gibi çalışması yeni dönemde emperyalistleri
daha hazırlıklı olmaya itmektedir. Zayıf halkalarda bölgesel olarak mevzi oluşturacak
bütün tarihsel deneyim ve birikim tasfiye edilmek istenmektedir.
Tüm olgular içinde asıl olarak ayaklanmanın dilini öğrenenler kendi
yollarında yıkıp-yapmanın diyalektiğini de üreteceklerdir. 1905 Devriminde
ortaya çıkan Sovyetler 20.yy deneyimi olarak göz kırpıyor bize. Hayat
arındırıyor, zihinlerimiz açıyor, yüzlerimizi güzelleştiriyor.
Evet bu dönemde komplo teorisyenlerini “haklı” çıkaracak ilişkilere de
rastlamak mümkün. Örneğin Mübarek Rejiminin destekçisi ABD’nin, Mısırda 6 Nisan
Hareketi, Kübra hareketi gibi organizasyonlara Amerika’daki Demokrasi
Geliştirme Vakfı aracılığıyla kaynak aktardığını da biliyoruz. (Michel Chossudovsky, Globalresearch.com).
Süreç karmaşık ilişkilerden, ideolojik karmaşadan arınarak gelişecek. Devrimci
bir programın önemin arttığı ama “İleriye doğru atılan her adım, her gerçek
ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.” (6) saptamasının yol gösterdiği bir
dönemin içindeyiz.
Egemenler “kâhin” olarak 21. yüzyılda olacakları tahmin ettiler.
Hazırlıklarını ona göre yaptılar. “Biz” de biliyorduk olacakları, zaman
konusunda bir sorunumuz vardı. Onu da tarihin yapıcı gücü kitleler çözüyor.
Şimdi yeni bir toplumun nasıl kurulacağını bugünde yarına uzanan bir
yıkıcı-kurucu politik-toplumsal bir çerçeve oluşturmak gerekiyor.
Ama artık kendi hayal
dünyamızın değil hayatın, sokağın, sınıf mücadelesinin içinde sorunları
tartışmanın zemini güçleniyor. Sınıf mücadelesi sertleşirken bütün barışçıl
hayaller yavaş yavaş buharlaşıyor. Yeni bir devrimci dönemin başında
olduğumuzun işaretleri ile karşıyayız. Dönem öznelerini çağırıyor.
I.b Yeni faşist rejimin politikalarına parça parça
direnişten bütünlüklü direnişe:
Biber gazı ittifakı
Orta Vadeli Programda ifade edilen Yeni sermaye birikimi
sürecinde "devletin yeniden
düzenlemesi" aslında faşist devlet aygıtının "ileri demokrasi"
söylemi ile yeniden tahkim edilmesi ve bir kitle tabanı üzerine oturtulması
süreci sınıf mücadelesini dizginleyecek yeni faşist rejimin biçim almasıydı. OVP'de
belirlenen bu politikaların uygulanabilmesi için önleyici kolluk hizmetlerinin
arttırılacağı ifade ediliyordu.
Bu geçiş sürecinde yaşanan klasik devlet elitleri ile yeni
devlet elitleri çatışmasının dışında gelişen protestolara da bakalım..
Yerel düzeyde 2007 yılında Taksim 1 Mayıs süreçleri ile başlayan,
Sağlık yasasına karşı mücadele, Tekel direnişi, Hopa, ODTÜ direnişleri ,
stadlarda estirilen törör, futbolun siyasallaşması, KCK davaları, 2013 Taksim
Direnişi ve kentsel yağmanın deprem hazırlığı altında sürdürülen dönemin
parçası olarak ortaya çıktı. Kürt illerindeki ve kürtler üzerindeki baskı ve
sindirme süreci...yaşamın kendisine ve yaşam alanlarına yapılan müdahale vs..
II. Hareketin dikkat çeken özellikleri...
Ülke tarihinin en "apolitik kuşağı" en politik
eylemin öznesi oldu. direnişçilerin yaş ortalaması 2002'de hükümet olan AKP
hükümetinden ve onun mızmız muhaliflerinden başka bir şeye tanık olmadıklarını
gösteriyordu. Onun için sandığa sıcak bakmıyor, oy kullanmayı düşünmüyorlar.
Hareketin asıl dönüm noktası 31 Mayıs akşamı yaşanan direniş
oldu. Devletin şiddetini görenler asıl olarak bu mihvalde tepki verdiler. Korku
duvarı aşıldı. Hareket son yıllarda devlet baskısında nasibini almış herkesi
bir araya getirdi. "faşizme karşı omuz omuza" sloganı parça parça
kendi kabuğunda yaşamaya çalışan muhaliflerin bilincindeki ortak sıçramayı
ifade ediyordu. Bir hafta önce birbirlerini bıçaklayan öldüren taraftar
grupları öfkelerini sisteme yönelttiklerinde dostluğun arkadaşlığın nüve halinde de olsa "yoldaşlığın"
unutulmaz tadını aldılar.
Olayların
hangi noktasında parka gelmeye karar verdiniz?
|
Gezi
|
Taksim
projesini duyduğumda
|
10,2
|
Ağaçları
sökmeye giriştiklerinde
|
19,0
|
Polisin
şiddetini görünce
|
49,1
|
Başbakan
Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını duyunca
|
14,2
|
Taksim’deki
ortamı görünce
|
4,3
|
Diğer
|
3,2
|
Toplam
|
100,0
|
Kaynak: Konda
"Bu kadar güzel insan varmıydı" diye soran
"bize bunu yapanların kürtlere neler yapmış olacağını tahayyül
edemiyorum" diyen direnişçiler, yeni bir dayanışma ve yaşam kültürünü
ifade diyordu.
Hareket İşgal eylemlerinden kurduğu barikatlarla
ayrılıyordu. Buda Gezi Parkı dışında Taksimin gösterilere kapatılmasıyla
ilişkisi vardı. Taksime polis barikatları aşılıp girilmişti ve Yığınlar bu
alanın ancak barikatlarla korunabileceğini içgüdüsel olarak kavramışlardı.
Resmi olarak polis yoktu ama sivil olarak taksimde ve parkta yoğun olarak
faaliyet sürdürdüler. Barikatlar kurulma mantığı ile çok ilkel görünsede ( TOMA
lara karşı kuruldu, yanları yaya yürüyüşüne açıktı. Kendiliğinden ve bazı
caddelerde onlarca kuruldu. Bir kaçı güçlendirilip barikatlar azaltılabilirdi.
Polis bütün barikatları yürüyerek geçti. En güçlü olan barikatlarda bile
direniş çok uzun sürmedi. Barikatlardaki kitle ile taksim dayanışması
arasındaki gerilimde barikatların güçsüz kalmasını sağladı. Bir yerden sonra
barikatlar yük olmaya başladı.)
Komünal hayatın (Hızla yeni bir yaşamın ilk nüveleri boy
vermeye başlıyor. Revirler ücretsiz hizmet veriyor. Devrim Market Barikat Büfe
vs ücretsiz yiyecek dağıtıyor. Çapulcu kütüphaneleri ücretsiz kitap dağıtımı
yapıyor. Bostanda ekimler başlıyor. Çocuk bakım ve emzirme odaları faaliyete
geçiyor. Demokrasi Atölyesinde Forumlar başlıyor. Dilek ağaçı. Film
gösterimleri, konserler. Taksim Dayanışması Koordinasyon Merkezinde serbest
kürsü kuruluyor. Yoğun bir ziyaretçi akını var. Hatıra fotoğrafı çektirmek bir
faaliyet biçimine dönüşüyor.) nüveleri filizlenmişti. Ama parayla yiyecek alımı
da çok yaygındı. Bu açıdan Gezi Parkı ve
Meydan devletten arınmıştı ama sivil polislerin cirit attığı bir ortamdı aynı
zamanda. İsyanının komün hayatını filizlendirdiği, değişim değerinden ziyade
ürünlerin ve hizmetlerin paylaşılması,
kültürünü dayanışmacı bir ortamda gerçekleştirilmesi bireyciliğe karşı
çok güçlü bir panzehir oluşturdu.
Gündelik hayatın sorunları da çığ gibi büyüyor. Barikatlarda bekleyen
nöbetçilerde gaz maskesi bile yokken park için gaz maskeleri ile dolaşanların
sayısı hayli fazla olması, Seyyar satıcılar güvenlikten sorumlu insanlar
saldırıyor, bıçaklananlar oluyor. Alkol satışı ve tüketimi de ayni sonuçları
üretiyor. Kürtler yönelik provokasyon girişimlerinde artış var. Yapanların
polis oldukları ortaya çıkıyor. Alanda çok sayıda sivil polis var ve sürekli
bir kışkırtma içindeler. Alanın bazı bölgelerin tuvalet olarak kullanılması
ağır bir kokunun oluşmasına neden oluyor. Sağlık sorunları ( çok fazla insan
isal olarak revirler başvuruyor) ve salgın hastalık riski artıyor. Güvenlik
komitesi sorunlara yetişemiyor. Çadır sayısı olağan üstü sayıya ulaşıyor.
Yangın tehlikesi büyüyor.
Tribünlerin biber gazı ile ilgili sloganı harekete mal
olmuştu. Biber gazı, hükümet istifa sloganları hareketin karakterini de ele
veriyordu. Duvar yazıları yaratıcılığı gösterirken cinsiyetçi küfürler çok
yaygındı. Feministler ve buna karşı bir kampanya başlattılar. "Küfürle
değil inatla diren" sloganı bunu ifade etti.
Hareketin katılımcıları ve barikatları kuranlarla Taksim
Dayanışması arasındaki çelişki hep sürdü. Barikatların kaldırılması
tartışmalarında da, Gezi parkında tek bir koordinasyon nöbetçi çadırı açılması
tartışmalarında da. Kitlenin genel ruh hali örgütlü güçlerin çok ötesine
geçmişti. Taksim Dayanışması zorunlu
olarak koordinasyonu üstleniyor. Herkesin ezberi bozulmuş ve şaşkınlık hali
kalıcı. Kimsenin birbirini dinlemediği, divanın kontrol etmekte zorlandığı
verimsiz toplantılar bu zorunluluk halini anlatıyor. Taksim Dayanışmasının
genel kitlenin % 10 nunu temsil ettiğini söyleyenler bir Taksim Meclisi
oluşturulması gerektiğini söylemelerine rağmen içsel bir dirençle engellenen
süreç nihayet 13 haziranda kırılıyor.
Taksim Dayanışması Parkı 7 bölgeye ayırarak forumlar düzenliyor. 7 forumun
ortak sonucu taleplerin karşılanmadığı ve direnişin sürdürülmesi
gerektiğidir. Bu yedi forum karar alma
süreçlerinde en geniş katılım olduğu bir süreç olarak biçimlendi. Taksim
Dayanışmasındaki kurumsal temsiliyet dışında ilk kez eylemin asli unsurlarının
önemli bir bölümü görüşlerini ifade etti. Forumlardan seçilen temsilciler
Taksim Dayanışması toplantısında görüşlerini ifade ettikten sonra, Taksim
Dayanışmasının kendilerini önemsemediğini düşünerek 15 Haziran Cumartesi
akşamına bir toplantı yapma kararı aldılar. Parktaki yedi bölgenin
temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon toplantısı olarak şekillenmesi
düşünülüyordu. Aynı zamanda ortak tavır belirleme noktasında bir adım olacaktı.
Cumartesi saldırısı bu toplantının gerçekleşmesini de engelledi.
Yeni tarihsel döneme girerken bir kuşak çok yoğun kolektif
bir eğitimden geçti. Polis saldırılarında “sakin olun “ çağrıları bir çok yerde
ezilmeleri önledi. Kurulan barikatlar ve savunulmalarındaki eksiklikler önemli
dersler bıraktı. Biber gazına karşı hazırlık ve önlemler sahra revirlerinden
baret, gözlük maskeye kadar herkesin hazırlıklı gelmesini sağladı. 15 Haziran
gecesi parka atılan ses bombalarının yarattığı atmosfer öncelikle paniğe neden
olmuş olsa da, hızla toparlanıp "sakin olun" çağrısı ile düzenli ve
yavaş biçimde çekilme gerçekleştirildi.
Şiddet meselesi ise farklı bir tartışma boyutu açtı. Pasif
ve masum bir eylem çizgisi olarak tasnif edilmesi ve yeni dönemin politikası
olarak lanse edilmesi gerçeklikle ne kadar ilişkilidir. Doğru kendisi şiddet
kullanmakta tasarruflu bir hareketti. Ama devlet şiddetine karşı yığınsal bir
karşı koyuş, barikat ve taş kitlesel şiddete dayalı savunma biçimleri olarak
hareket derin bir nefes aldırdı. Bu sayededir ki "Derin bir nefes al,
bizim yüzyıllımız yeni başlıyor" duvar yazısı anlam kazanmıştır. Hareket
şiddete dayalı biçimlerle pasif direniş biçimlerini harmanlayarak hayat
bulmaktadır. Pasif direniş biçimleri devlet şiddetinin polis, jandarma ve
TSK'nin birlikte alana sürülme tehdidi karşısında direnişi sürdürme biçimi
olarak ortaya çıkmıştır.
AKP'yi hükümet yapan tarihsel egemen bloktaki çatlamaların ( çatlağın oluşmasında Kürtler
karşısında alınan yenilgi ve Suriye politikasının iflas etmesi) üzerine tuz
biber oldu. Ard arda gelen üç yenilgi
Egemen bloğun siyasi temsilcisi olan
AKP'yi oldukça zor bir durumda bıraktı.
Kürtler ve ve Gezi
tartışmalarına nasıl bakmalı
Kürtlerin temkinli hali bir çok yazarı Kürtleri süreci
okuyamamakla suçlamasına kadar gitmiştir. Hatta buna Sırrı Süreyya Önderin DTK
tavırsız kaldı açıklamaları da dayanak oluşturmuştur. Abdullah Öcalan ve
KCK'nın açıklamalarından sonra kürtlerin pozisyonu netleşti.
Burada kürtlerin harekete katılımı konusundaki tartışmalara
fazla girmeden bir kaç noktaya bakmak gerekiyor. Tarlabaşı bulvarı, Talimhane
çatışmalarındaki kürtlerin rolü Gezi parkı içindeki konumları vs. tartışma
götürmez biçimde nettir. Sorun çok daha fazla gücü sürebilirlerdi de görünüyor.
Kürtlerin sürecin içinde olmaması çok daha pozitif olmuştur.
Batı ile doğu arasındaki algının çok kısa bir zaman dilimi içinde tersine
döneceğini düşünmek sürecin dialektiğine aykırıdır. Ama " Bize bunları
yapanın kürtlere neler yapmış olacağını tahayyül etmek istemiyoruz" düşüncesi
hareketin genç kuşağının ortak düşüncesi oluyor. Bu anlamı ile milliyetçilik
törpüleniyor, kendi gerçekliği ile yüzyüze kalan bir nesil geleceğe ilişkin
pratik tavır oluşturma noktasında bir zihin kırılması yaşıyordu.
Kürt Özgürlük Hareketinin geri çekilmesi süreci aslında yeni
faşist rejiminin deşifre edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. "İleri
demokrasi" maskesi çok kısa bir zaman içinde çökmüştür. Kürt Özgürlük
Hareketinin tereddüdünü sürekli bir anımsatma aslında sosyal şovenizmin daha
inceltilmiş bir biçimde sürdürülmesi olarak görünmektedir.
Hareketin
Dinlenme ve demlenme yeri olarak Parklar
Hareket
parklara çekilirken hem dinlenmekte hem de doğrudan demokrasi deneyimi olarak
forumlar örgütlemektedir. Bu parklarda atölyeler ve çalışma grupları biçimlenmekte.
Ortak eylem kararları alınmaktadır. Öz güvene dayalı öz deneyim ile öğrenme
süreci yeni bir aşamaya geçti. Protestocu bir kültürden direnişçi bir kültüre
geçişi simgeleyen "Bu daha başlangıç mücadeleye devam" sloganı nerede
olduğumuzu bilen bir konumu işaret etmektedir.
"Barikat
yolu tıkar ama önümüzü açar"
15 Haziran geziye müdahale direnişin başlaması, 16 Haziran
direnişin zaman yayılarak sürmesi " bu daha başlangıç mücadeleye
devam" şiarının hissiyatımızı teşvik etmesiyle yeni bir aşamaya evrildi direniş.
17 Haziran Taksim Dayanışması toplantısında afet durumlarında halkın toplanma
yerleri olan parkların forum alanları olarak kullanılabileceğine dair bir öneri
yapıldı üniversiteli bir çapulcu tarafından. Buda bir afettir ve afet toplanma
merkezlerini kullanabiliriz önerisi üzerine bütün toplanma yeri olan parkların
listesinin elimizde olduğu bilgisi de verildi.
Abbas ağanın bu bilgiden yada bu toplantıdan haberi var
mıydı bilmiyorum ama 17 haziranda Abbas ağa parkı foruma başladı. 18 Haziranda
yoğurtçu Parkı forumu başladı. Forumlar İstanbul'da 40 civarında parka yayıldı.
Diğer şehirlerde benzer bir süreç yaşandı.
duran adam/kadın eylemleri başladı. Hızla yaygınlaştı.
Hareketin zaman karşısında enerjisini düşürmesi ve son
saldırıda belirli noktalarda ordunun devreye sokulması, belirli noktalarda
yedek güc olarak konumlandırılmasının da hareketin kırılmasında belirli bir
rolü olduğunu düşünüyorum.
Forumların Diren........
yada ........ Dayanışması biçiminde formülasyonu aslında karakteri
konusunda da çok açık bir bilgi veriyordu. Direnişçi ve dayanışmacı bir
kültürün nüveleri forumlarda kendisi serbest nizam konuşma turlarında ifade
ediyordu. parklar vesilesiyle sokağın uzun yıllardan sonra yeniden keşfedenler
yaramaz çocuk olmanın aslında nasıl bir keyifli şey olduğunun da deneyimleyerek
öğreniyordu.
Yoğurtçunu karmaşa ve keşmekeşi fiili olarak bir yürütmenin
oluşması, eski alışkanlıklarını atamayan sosyalist gelenekten gelen
arkadaşların bu yürütme aracılığıyla kara alma süreçleri forum katılımcıları
ile yürütme arasında sürekli bir gerilime neden oldu.
Uzun süren serbest nizam forumdan sonra çalışma grupları ve
atölyeler filiz vermeye başladı. Aslında ihtiyaç en örgütlenme karşıtlarını
bile katılım süreçlerinde yer aldıkları sürece yeni örgütlenme biçimlerini
keşfetmeye yöneltiyordu.
Yoğurtçu forumunun tıkanması forum günlerin azaltılması,
atölye ve eylem etkinlik günlerinin düzenlenmesi ile biraz rahatladı. Bu
gelişmeye ardından mahalle örgütlenmeleri süreci eşlik edince forumun tabanla
ilişkisi yeni bir biçim almaya başladı. Yeldeğirmeni Dayanışması iş üzerinden
kendisini tanımlama yolunu seçerken Caferağa Dayanışması bir örgütlenme modeli
taslağı ile iş esaslı çalışmayı birlikte ele aldı. Sokak gönüllüleri
oluşturmaya başladı. Caferağa Dayanışması Yoğurçuda yaşanan sorunu örgütlenme
taslağının kabul edildiği forumda koordinasyonu seçerek aştı.
Forumun dış ilişkiler komisyonu diğer forumlarla irtibatı
sağlayarak forumlar koordinasyonunun oluşması için zemin oluşturdu.
Yoğurtçu forumu;
Taksim Dayanışması eylemlerine kitlesel katılım ile dikkat
çekti.
Ethem Sarısülük için 10 binden , 2 Temmuz için 40 binden,
lice için 5 binden fazla insanın katılımı ile örgütlediği yürüyüşlerle Anadolu
yakası ve kadıköy için tarihi hamleler yaptı. Lice yürüyüşü batıda Kürt
meselesi için bu düzeyde bir kitlesellikle yapılan ilk yürüyüş olma özelliği de
taşıyor.
Haydarpaşa için yapılan eylem ile yerel eylemler içinde adım
atıldı.
İşçipartisi-tgb müdahalesi Yoğurtçu Parkı forumunun hedef
gösterilmesi noktasına kadar taşındı.
Çok farklı ideolojik zeminden gelenlerin ortak zeminleri
ortadan kalkınca sorunlar hemen filizlendi.
Taban demokrasisi karar alma mekanizmaları konusunda klasik
alışkanlıkların terk edilmesinin zorlukları giderek daha açıkça orta çıkıyor.
Atölye çalışmalarının sistematize edilmesinde karşılaşılan
zorluklar devam ediyor.
Mahalle örgütlenmeleri ve çalışma gruplarında çekirdek bir
grup faaliyet yürütüyor.
Gezinin ( ülke çapında) aktif katılımcısı kadınlar ve
gençler görev alımlarında hala engellerle karşılaşıyorlar.
III- Hareketin yeniden ortaya çıkması sürecinde bir
kaç kenar notu:
a- Gezide ortaya çıkan yaşam biçiminin analizini iyi
yapmalı, Komün saptamalarını sağlıklı değerlendirmelidir. Direniş yeni bir
hayatın filizlerinin tomurcuklanmasına vesile olmuştur. Bu damar eksiklikleri
ve zaafları ile hesaplaşılarak kavranmalıdır.
b- Dini inanç farklılıklarının bir arada olması gerçek
laikliğinin emek ve ezilenlerle ilişkisi konusunda somut bir zemin
oluşturmuştur. Herkesin emek ve dayanışma ile var olduğu toplumsal ilişkilerde
laikliğin gerçek işlevini tanımlayabileceğimizin ilk işaretlerini burada
gördük.
c- LGBT bireyler toplum ilişkisinde de ezilme ve direnme
hallerinin nasıl aydınlatıcı olduğunu görmemiz daha sağlıklı ilişkileri be
bakış açısını birlikte üretmemiz konusunda 50 bin kişilik onur yürüyüşü ile yol
gösterici oldu.LGBT'nin Çarşı'ya toplumsal cinsiyet eğitimi vermesi,
Çarşı'nında LGBT'ye direniş eğitimi vermesi ortak mücadelenin kazanımıdır.
d- Dar ulusalcılık ve milliyetçilikle pratik bir hesaplaşmanın
önünü açtı. ulusal farklılıkların devletten arındırılarak eşitlik ilişkisi
biçiminde ele alınması gerektiği konusunda yol gösterici oldu.
e- Kadınların katılımı ve mücadeleleri forumlara pek
yansımasa da toplumsal cinsiyetin pratik olarak ele alınması konusunda devasa
bir adım attırdı. Mücadele ederken kadınların, konuşurken erkeklerin daha aktif
olması da ayrıca düşünmemiz gereken bir olgu olarak tekrar tekrar karşımıza
çıktı.
f- Her türkü sorun ve eylem sürecinde taban demokrasisi ile
karar alınmasının gerekliliği her adımda taban tarafında hissettirilerek
hepimizin kolektif karar alma süreçleri konusunda eğitimden geçmesine vesile
oldu.
g- Benzer hareketlerle ilişki ve duygusal bağ kurma eğilimi
yeryüzü eksenli bir düşünme ve eylem biçiminin güçlendiğini göstermektedir.
Benzer hareketlerin evrimi daha dikkatli incelenmelidir.
h- Komunist toplumla ilgili fikirlerin öneminin pratik
uygulamalarla daha ikna edici bir biçimde dile getirileceğinin önemi ortaya
çıkmıştır. Soyut fikirlerin yada yenilmiş geçmiş uygulamaların nostaljisinden
ziyade Küba venezuelle gibi örneklere öz deneyim eklenmiştir. Geçmiş sosyalist
inşa deneyleri bu pratik süreç ile birlikte incelenmelidir.