5 Haziran 2014 Perşembe

Dünya İşgal Deneyimleri



 Dünya İşgal Deneyimleri

ABD Occupy Wall Street!: Wall Street İşgali
Parkta toplanan kitle örgütlenme aracı olarak genel meclis adlı toplantı biçimini kullanmıştır. Bu meclislerde konsensüs sistemiyle (genel eğilim ortaya çıkıncaya kadar tartışmanın devam etmesi) karar alınmaktadır ve eylem biçimi olarak imza kampanyaları yerine doğrudan eylem tercih edilmektedir. Eylemciler polis zoruyla park dışına atıldıktan sonra tekrar Zuccotti’yi ele geçirememiş olmalarına rağmen, bu genel meclisler üniversitelerde, başka parklarda ve başka eylemlerde devam etmiştir. Ayrıca, Occupy Wall Street hareketi ilk ortaya çıktığında genel meclislerden ortaya çalışma grupları çıkarmıştır. Bu çalışma grupları da Kasım 2011’de parktan çıkarılmalarına rağmen hala aktiftir.
Grup özellikle internet ve sosyal medya üzerinden organize olmaktadır.  http://occupywallst.org/  adlı bir internet sitesi kurulmuş ve faaliyetler buradan ortaklaştırılarak yayılmıştır. İnternet üzerinden eylemler organize edildiği gibi bir tartışma forumu da bulunmaktadır.
Occupy Wall Street hareketi 15 Kasım 2011’de, havanın soğumasıyla kitlenin azalması sonucu polis müdahalesi kolaylaştıktan sonra Zuccotti parkından çıkarılmıştır. Polisin Occupy hareketini barışcıl olmasına rağmen terör timleriyle takip altına aldığı ortaya çıkmıştır. Ama Occupy hareketi üniversitelerde Occupy hareketleri gibi başka başka yerlere dağıldığından farklı şekillerde devam etmiştir. Park yeniden ele geçirilmeye çalışılmış, başarılı olunamamış, bunun üzerine bankaları, şirket binalarını, mütevelli heyeti toplantılarını, üniversite kampüslerini işgal şekline dönüşmüştür. Farklı Occupy gruplarının farklı örgütlenmeleri olmakla beraber, çalışma grupları ve genel meclis formatı devam etmiştir.
Genel Meclislerin Occupy’ın karar alma mekanizmalarıdır. Liderleri yoktur. Tam konsensüs olana kadar tartışmaya devam edilir, olmazsa onda dokuzun katılması sağlanmaya çalışılır. Bu yöntem yerli gruplarından kadın hareketlerine kadar birçok halk hareketinin kullandığı bir yöntemdir. Bulunan yaklaşık yetmiş çalışma grubu ve komiteler bu meclise önerilerle gelir ve kitle bu önerileri tartışır.
Moderasyon ekibinde isim alan bir kişi ve bir moderatör bulunur. Ayrıca bir not tutucu da vardır, bu notlar internet sitesine konur. Konuşma listesinde genel olarak sessizleştirilmiş ezilen kesimlere öncelik tanınır (kadınlar, göçmenler, siyahiler, LGBTler, vs.). Megafon yerine Halk Mikrofonu tabir edilen sistem kullanılır. Konuşan kişinin söylediği, cümle cümle duraksayarak, duyan grup tarafından tekrar edilir ve bu tekrar sistemiyle arkaya kadar ses ulaşır. Kararların alınması için bizim de kullandığımız vücut hareketleri kullanılır. Ayrıca meclislerden çıkarılan hukuki vs. tarzı bilgiler doküman olarak hazırlanıp internet sitesine konur.
Çalışma grupları alternatif bankacılık, halkla ilişkiler, basın ve medya, çeviri, occupy’da direnen kadınlar, sanat ve kültür (yaratıcı eylem), doğrudan eylem, ticaret adaleti, teknoloji kullanımı, üniversitelerle ilişki, ekolojik dayanışma, emek kollarıyla dayanışma, farklı etnik gruplarla ilgili çalışma, arşiv projesi, küresel adalet, muhasebe gibi konularda oluşturulabilir. Bunların ayrı ayrı blogları vardır; çalışmalarını buradan yürütür ve gerekli zamanlarda ortaklaşarak ilerlerler.
Occupy’da kocaman bir kütüphane kurulmuştur. Öncellikle karton kutularda toplanan ve parkta olan bu kitaplar (5554 adet), şu anda LibraryThing’de bulunmaktadır. Occupy’ın bir de banka hesabı bulunmaktadır. Aldığı çok sayıda bağış sebebiyle hareket çok zenginleşmiştir ve şu anda bir ofisleri vardır. Önümüzdeki 6 Temmuz tarihinde, her şeyin başladığı Zuccotti’de tekrar bir günlük bir işgal planlanmaktadır. Ayrıca Gezi, Brezilya, Bosna, Bulgaristan, vb. ile dayanışma eylemleri sürmektedir.

Arjantin Horizontalidad (Yataycılık) Deneyimi

2001 yılında Arjantin’deki ekonomik kriz sonrasında ortaya çıkmış,  işçi kooperatifleri, mahalle konseyleri, katılımcı ekonomi ve patronsuz işyerlerini kapsayan, özyönetime dayalı karar alma modelidir. Siyasi parti programlarını ve ajandalarını reddedip demokratik alan oluşturmaya odaklanmış radikal bir model olarak tanımlanmaktadır. Sloganlarından en vurucuları şunlardır: “İşgal et, Diren, Üret”, “Çözüm: Özyönetim”, “Gerçek demokrasi sokaklardadır.”
Küçük esnaftan fabrikalara, gazetelerden kliniklere her alan kendi kolektiflerini oluşturmakla kalmayıp işsizlere ve zor durumdakilere bu dayanışma ağları maddi ve manevi destek olmuştur. Bir yandan devlet mekanizmalarına baskı uygulamaya ve hak mücadelesine de devam edilmiştir. Bu katılımcı konseyler sayesinde insanlar Arjantin’de kurumlara değil, birbirlerine güvenmeyi öğrenmişler ve bu dayanışma sayesinde hayal gücü gelişen topluluklar değişik formlarda organize olmuşlardır. Doğrudan demokrasi ve yatay örgütlenme modeli benimsenmiştir. Kısaca kimsenin kimseden üstün olmadığı, hiyerarşilerin kırıldığı bir sistem kurulmuştur.
Katılımcı meclisler sadece yerele veya işyerine dair karar almak için kullanılan araçlar değil, amaç da olmuşlardır. Kısaca sürecin insanlarda farkındalık yarattığı bir girişim olmuştur. İnsanlar kendilerini yönettikleri bu yatay sistemin farklı biçimlerde politik olmalarına izin veren bir sistem olduğunu düşünüyor ve bunu talep ediyorlar.
Arjantin’de ki en önemli formlardan biri işsiz işçiler hareketidir. Piqueteros olarak adlandırılan bu işsiz işçiler genelde 17-36 yaş arası genç, dikkate değer bir kısmı okuma yazma bilmeyen ya da sınırlı düzeyde eğitim almış, çoğunlukla şehirlerin kıyısında üstü tenekeyle kapatılmış çamurdan duvarlı barakalarda yaşayan insanlardan oluşmaktadır. Özellikle 1999’dan sonra ülkenin her yanında çığ gibi büyüyen işsizler çok çeşitlilik arz eden taleplerini ve protestolarını yolları işgal edip trafiğe kapatarak dillendirmekteydiler. Bu talepler, istihdam yaratılmasından, yeni yatırımlarda bulunulmasına, kaynakların ve toplumsal alanın yönetiminden, istihdam programlarına katılıma kadar uzanmaktadır. Bu süreçte İşsiz İşçiler Hareketi (UWO) yeni bir kolektif kimlik olarak ortaya çıkmıştır.
1990‘ların sonuyla 2000‘lerin başında UWO ülkedeki pek çok mahalleyi direniş alanına çevirdi. Bu mahalleler tabandan gelip eş zamanlı olarak doğrudan eylemler örgütlediler ve otonom kooperatif projelerini hayata geçirdiler. Bu kooperatifler topluluklarla politik örgütlenmeyi birbirine bağlamaktadır. UWO’lar yol kapatmalar sonucunda belediyelerden ya da ulusal hükümetten elde ettikleri dolaysız sosyal yardımları kendilerine kayıtlı olup UWO’ların topluluk projelerinde uğraşan ya da topluluk işlerini yerine getiren işsiz işçilere dağıtmaktadır. Daha fazla istihdam yaratmaya yönelik programlar ise devletin istihdam ve sosyal programlarına katılmak yerine yerel olarak topluluk temelli el emeği içeren projeler içermektedir. Bunların ortak paydası iş birliğinin, çalışmanın ve toplumsallaşmanın yeni ve otonom biçimlerini yaratma çabasıdır.
UWO kapitalist çalışma biçimini eleştirmektedir. Ayrıca onlara göre işsizlik de, işi olmama değil, kapitalist işin bir biçimidir. Sonuçta işsizler de paranın kuralları ve emek pazarının dinamiklerinin tahakkümü altında olan emeğin görünmez özneleridir. UWOlar onurlu iş denen şeyi icat edip kapitalist işe karşı savunmaya başlamışlardır. Henüz-olmamış-olan ancak olması istenen onurlu iş, kapitalist çalışmadan farklı ve onunla çatışma halindedir. Sömürüyü ve kar elde etme mantığını reddeder. O gerçek, iş birliği üzerine kurulu ve bir işe yarıyor olmanın yanı sıra yaratıcı faaliyeti de desteklemektedir. Onurlu işin savunulması işçi sınıfının üyeleri olarak devlet tarafından önümüze konan ücretli emek toplumunun ötesine geçmek demek değildir, bizzat işçi sınıfı olmama olasılığıdır.

Yerel kalkınma ve toplumsal ekonominin geliştirilmesi yönünde devlet UWO’nun da içinde bulunduğu sivil toplum örgütlerinin katılım sağlamasını teşvik etmiş ve bu yönde finansal destek sağlamıştır. Ancak burada hedeflenen UWO’ların kontrol edilebilir hale getirilmesi, devlet karşısında tarafsızlaştırılması ve uzun vadede izole edilerek demokratik düzenin dışına taşınmasıdır. UWO’ların bu aykırı kurumsallaşması devlet tarafından tanınmaktadır ancak radikalliği de ortadan kaldırılmaktadır. Bu arada belirtmek gerekir ki devlet diğer yandan İşsiz İşçiler hareketinin en radikal gruplarına yönelik baskıcı yöntemler uygulama ve onları marjinalleştirerek topluluklardan ayırma politikasını bu süreç boyunca hiç elden bırakmamıştır.

Meksika Oaxaca İsyanları

Meksika’nın güneyindeki Oaxaca bölgesi, toplum hareketleri ile ünlü. Bölge, eyalet sistemi ile yönetilen Meksika’nın en büyük 5. eyaleti. 1995 yılından beri, öğretmen sendikasının başını çektiği isyanlar yaşanıyor. Fakat 2006 yılında isyanlar başka bir boyuta ulaşmış ve Oaxaca Eyaleti Halklarının Halk Meclisi (APPO) adlı meclisin kurulmasına yol açmış.
2006 sonrasında isyanların zirve yapmasını tetikleyen şey, 2004’te göreve gelen yeni valinin bölgeyi turizm ile kalkındırma çabaları çerçevesinde dönüştürmeye başlaması ve bunu yaparken baskıcı politikalar kullanması. Hatta Vali, protestoları yasakladığı gibi eyalet meclisini şehir dışına taşımış. 1995’ten beri her 15 Mayıs’ta ayaklanan öğretmen hareketinin başını çektiği isyanlar, şehirde hayatın pahalılaşmasına, halka ait alanların özelleştirilmesine ve turizm amacıyla halka sorulmadan dönüşmesine karşı sertleşmiş.
Aslında Gezi Parkı meselesine çok benzer şekilde, şehrin tarihi merkezi Zocolo’da yapılan yeni inşaatlar halkın tepkisini çekmiş: McDonalds açılması, meydanın yeniden düzenlenmesi gibi. 2004’te başa gelen vali Ulises Ruiz, kentsel dönüşüm planlarını pürüzsüz yürütmek için meydanlarda yürüyüş ve oturma eylemlerini yasaklamış. Halkı hesaba katmayan politikalar ve baskıcı uygulamalar, bardağı taşıran son damla olmuş.
İlk önce Öğretmen Sendikası, Zocolo Meydanı Kentsel Dönüşüm Projesi’ne tepki olarak 14 Haziran 2006’da Zocalo meydanını işgal etmiş fakat kısa süre sonra 3.500 polis, itfaiyeciler ve askeri helikopterlerden oluşan kolluk kuvvetleri 20.000 eylemciyi meydandan şiddet kullanarak kovmuş. Yüzlerce kişi yaralanmış. Yaşanan şiddete tepki gösteren halk ayağa kalkmış ve 17 Haziran’da, eyaletin tüm yörelerinden insanların öğretmen sendikasına verdiği destekle, yüz binlerce kişinin katılımıyla şehir meydanını geri almışlar. Şehri geri alır almaz APPO Meclisi kurulmuş. Dağlık ve geneli kırsal bir bölge olan Oaxaca eyaletinin köylerinden Oaxaca kentine insan akmış. Kurulduğu gün, yolsuz Vali’yi reddettiklerini, eyalet yönetiminin bundan böyle APPO’da olduğunu açıklamışlar.
O günden sonra, hareketin esas talebi halkın kendi kurduğu meclislerle kendi kendini yönetmesi olmuş. Yolsuz valiye istifa çağrısı yapmışlar. Hükümet binalarının işgal edilmesi sonucu aylarca polis şehirden kovulmuş. Bu sırada APPO, eyaletler üstündeki Meksika Federal Meclisi ile masaya oturup, valinin istifasını istemiş. Fakat Federal Meclis, başkente müzakere etmek için çağrılan temsilcilere işkence yapıp sorgudan geçirdiği gibi, valinin artık bölgeyi yönetmediğine karar verdikten sonra bile bölgeye destek kolluk kuvveti yollamaktan fazlasını yapmamış.
Neredeyse bir gecede oluşan APPO kısa sürede örgütlü bir harekete dönüşmüş. APPO’nun temel hedefi, vali Ruiz’in istifası ve bölgenin özgürce kendini yönetmesi. Bunun temelinde bölgenin tarihi önemli rol oynuyor: Oxaca eyaleti geçmişten gelen bir özerk yerel yönetim geleneğine sahip. Eyalet, toplam 570 belediyeden oluşuyor. Bunların 418 tanesi, kendi içlerinde kendi geleneksel kurallarıyla, Meksika devleti yasalarından özerk yaşıyor ve bu özerkliğin geçmişi 2006 isyanlarından daha eski. Yerli toplumlardan oluşan bir coğrafya olduğu için, kendi kültürleriyle yaşama ve hayatlarını kendi kurallarına göre yaşama mücadelesi vermişler.
APPO’nun kurulması ve Oaxaca bölgesinin tamamının kendi kendisini yönetmesi fikri, temelde bu özerk belediyeler sistemine dayanıyor. Hedef bunu bütün eyalete yaymak ve baştaki valinin yerine gerçek bir eyalet meclisi kurmak. Öğretmen hareketine destekle oluşan APPO’nun kalabalıklaşması, bütün bu farklı belediyelerin desteğiyle olmuş. APPO’nun kurulmasıyla beraber, halkın kendi kendini yönetme talebi çok daha geniş bir zemine oturmuş. APPO eyalet meclisi; belediyeler, kooperatifler, sendikalar, STK’lar ve diğer dernek ve kuruluşların birleştiği, her bireyin bağımsız da katılabildiği bir meclis haline gelmiş. Polislerin kovulduğu birkaç aylık süreçte, tıpkı Gezi Parkı’ndaki gibi forumlar, atölyeler, tartışmalar yapılmış. Sloganlarından biri, “liderlerin değil alttakilerin hareketi”. Lidersiz ve yatay bir hareket olmaya önem vermişler.
İsyanların aktif olduğu dönemde herkesin katıldığı ve özellikle “Vali İstifa” talebi üzerinden birleşen APPO, daha sonraki dönemde uzun vadeli olarak hem anayasada hem de toplumsal ve ekonomik reformlar talep etmek için CEAPPO’yu kurmuş: Oaxaca Halkları Halk Meclisi’nin Eyalet Konseyi.
Bu konsey, katılımcı bütün derneklerin temsilcilerinden oluşan 260 temsilciden oluşmuş. 260 temsilcinin 40’ı, bölgenin en güçlü siyasi örgütü olan Öğretmen Sendikası’ndanmış. Konseyin odaklandığı reformlar arasında şunlar var: İfade özgürlüğü, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığında şeffaflık sağlanması, yerli toplumların kendi kendini yönetmesine izin vermeyen yasaların değişmesi. Ne yazık ki o günden sonra, Meksika devleti bütün yasal taleplere ısrarla, asker ve polis şiddeti ile yanıt verince, yöre halkının yasal yöntemlere olan inancı giderek azalmış. Bölgede siyasi talepler ve örgütlülük sürüyor.
En önemli hedeflerden biri, halkın genelini değil yöneticileri ve yandaşlarını zenginleştiren neoliberal politikalara karşı çıkmak: Büyük sermaye yerine küçük halk oluşumlarını, kooperatifleri savunmak. Mesela APPO meclisinin önemli öğelerinden biri, tarım kooperatifleri. Toprakların ve tarımın devlet tekellerine verilmesine karşı, yerli halkın özerk kooperatifleriyle ilerlemesini istiyorlar. Meksika devletinin buradaki yerli tarıma bütçeden destek vermesini talep ediyorlar. Kente McDonalds veya turistik tesis kurup turizm rantının büyük sermayeye aktarılmasına karşılar.
Meksika, gelir eşitsizliğinin yani zenginle yoksul arasındaki makasın en açık olduğu ülkelerden (ön sıradaki ülkelerden biri de Türkiye). APPO hareketi, hem siyasi özerklik talep ederken hem de ekonomik özerklik talep eden bir yer. Hem ifade özgürlüğü ve yönetime katılmayı istiyorlar hem de tarımın ve turizmin halk için ve halk tarafından yapılmasını.

Zapatismo: Zapatist karar alma süreçlerine genel bakış

Zapatistalar için kendi yönetim biçimleriyle ilgili en temel sorunlardan biri devletin ve diğer politik partilerin himayeci, pederşahi ve kayırmacı yaklaşımlarının yaratacağı hareketlenmenin sonlanması riskinden nasıl kaçınılacağıdır. Zapatistalar devletten herhangi bir ödenek almayı reddetmektedir. Ancak bu sınırlama Öteki Kampanya’ya üye olan Zapatista dışındaki bireyler için geçerli değildir. Seçime giren partilerin üyeleri ne Zapatista olabilir ne de Öteki Kampanyaya katılabilir. Zapatistalar seçimlerde hiçbir partiyi desteklemezler.
Yönetsel yapı aynı zamanda bir tür demokrasi okulu gibi çalışmaktadır. Zapatistalarda herkes en az bir kere yönetimde bulunacağı için herkes işlerin nasıl yürüdüğünü bilir, kimse diğerlerini kandıramaz ya da aptal yerine koyamaz. Tüm bunların yanı sıra kadınların karar alma süreçlerine katılımı ve eşit güce sahip olmaları özellikle desteklenmektedir.
İyi yönetim konseyleri nedir?
Bunlar askeri ve politik meselelerin ötesinde, yerel ve bölgesel yönetimleri idare ederler ve hükümetten beklenen hizmetleri sağlarlar. Her konseyin rotasyona ilişkin kendi kuralları ve yöntemleri vardır. Herkes sırayla hizmet etmelidir, böylelikle hiç kimse yönetim sürecinin dışında kalamaz. Seçimle belli bir havuz oluşturulur, seçilenler 1 ila 3 yıllığına bu havuza dâhil edilir, konseylerde bu havuza seçilenler 10 ya da 30 günlük rotasyonlar halinde belirli görevleri üstlenir. Böylelikle kimse diğer sorumluluklarından geri kalmaz. Her topluluk temsilcilerine destek olur, onun yol masraflarını karşılar, tarlasına bakılır ve zorunlu ihtiyaçları karşılanır. Havuz için yapılan seçim için açık oy kullanılır.
Zapatistalar kendi bölgelerindeki Zapatista olan olmayan herkese aynı şekilde hizmet etmektedir. Zapatistaların hâkim olduğu belediyelerde ikili yönetim söz konusudur: Devletin resmi hükümeti ile Zapatistalarınki. Bir tür paralel yönetim yani. Eğitim, sağlık, bayramlar ve kutlamalar vs. gibi kurumlar da ikiye ayrılmıştır. Belediyeler ile bölgesel yönetimlerin kadrolu personelleri yoktur, zaman zaman çalışan gönüllüler söz konusudur. Yönetimlerin komisyonları bulunmaktadır. Burada temsilcilerden daha fazla insan bulunur ve rotasyon zorunlu değildir. Bu komisyonlar sağlık, eğitim ve üretim gibi süregiden işlerle uğraşırlar. Yönetimler ilk gelene ilk hizmet esasıyla çalışır. Yönetimlerin bir banka hesabı yoktur. Bağışlar ayrı bir kurum tarafından toplanır, ancak yönetimler harcamalara karar verir.
Öteki Kampanya Nedir?
Zapatistalar isteksizce de olsa ülkenin bütününün politik yapısını dönüştürmeye yardım etme sorumluluğunu üstlendiler. 2005’de Zapatistaların 6. deklarasyonuyla başlayan Öteki Kampanya politika yapmanın farklı bir yolunu yaratmaya yönelik bir projeydi. Eski tarzda hep aynı insanlar konuşmakta, tartışmakta ve karar vermekteydi. Diğerleri; kadınlar, yerliler, çocuklar, vb. sosyal gruplar marjinalleşmekteydi. 2006’da Öteki Kampanya bilinçli olarak ve açık bir biçimde kapitalizm ve patriyarki (erkek egemen düzen) karşıtı bir yapıya büründü. Kampanya bütün sektörlere ama özellikle de devletten yardım alanlar da içinde olmak üzere tarım sektörüne ulaştı. 6. Deklarasyonu imzalayan herkes Öteki Kampanya’nın bir parçası olabilmekteydi. Katılımcı olmak demek Öteki Kampanya’ın bulunduğunuz yerellikte meclisini oluşturmak ve ona katılmak anlamına gelmekteydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder