Dünya İşgal Deneyimleri
ABD Occupy Wall Street!: Wall Street İşgali
Parkta
toplanan kitle örgütlenme aracı olarak genel meclis adlı toplantı biçimini
kullanmıştır. Bu meclislerde konsensüs sistemiyle (genel eğilim ortaya
çıkıncaya kadar tartışmanın devam etmesi) karar alınmaktadır ve eylem biçimi
olarak imza kampanyaları yerine doğrudan eylem tercih edilmektedir. Eylemciler
polis zoruyla park dışına atıldıktan sonra tekrar Zuccotti’yi ele geçirememiş
olmalarına rağmen, bu genel meclisler üniversitelerde, başka parklarda ve başka
eylemlerde devam etmiştir. Ayrıca, Occupy Wall Street hareketi ilk ortaya
çıktığında genel meclislerden ortaya çalışma grupları çıkarmıştır. Bu çalışma
grupları da Kasım 2011’de parktan çıkarılmalarına rağmen hala aktiftir.
Grup özellikle internet ve sosyal medya üzerinden organize olmaktadır.
http://occupywallst.org/ adlı bir internet sitesi kurulmuş ve
faaliyetler buradan ortaklaştırılarak yayılmıştır. İnternet üzerinden eylemler
organize edildiği gibi bir tartışma forumu da bulunmaktadır.
Occupy
Wall Street hareketi 15 Kasım 2011’de, havanın soğumasıyla kitlenin azalması
sonucu polis müdahalesi kolaylaştıktan sonra Zuccotti parkından çıkarılmıştır.
Polisin Occupy hareketini barışcıl olmasına rağmen terör timleriyle takip
altına aldığı ortaya çıkmıştır. Ama Occupy hareketi üniversitelerde Occupy
hareketleri gibi başka başka yerlere dağıldığından farklı şekillerde devam
etmiştir. Park yeniden ele geçirilmeye çalışılmış, başarılı olunamamış, bunun
üzerine bankaları, şirket binalarını, mütevelli heyeti toplantılarını,
üniversite kampüslerini işgal şekline dönüşmüştür. Farklı Occupy gruplarının
farklı örgütlenmeleri olmakla beraber, çalışma grupları ve genel meclis formatı
devam etmiştir.
Genel
Meclislerin Occupy’ın karar alma mekanizmalarıdır. Liderleri yoktur. Tam
konsensüs olana kadar tartışmaya devam edilir, olmazsa onda dokuzun katılması
sağlanmaya çalışılır. Bu yöntem yerli gruplarından kadın hareketlerine kadar
birçok halk hareketinin kullandığı bir yöntemdir. Bulunan yaklaşık yetmiş
çalışma grubu ve komiteler bu meclise önerilerle gelir ve kitle bu önerileri
tartışır.
Moderasyon
ekibinde isim alan bir kişi ve bir moderatör bulunur. Ayrıca bir not tutucu da
vardır, bu notlar internet sitesine konur. Konuşma listesinde genel olarak
sessizleştirilmiş ezilen kesimlere öncelik tanınır (kadınlar, göçmenler,
siyahiler, LGBTler, vs.). Megafon yerine Halk Mikrofonu tabir edilen sistem
kullanılır. Konuşan kişinin söylediği, cümle cümle duraksayarak, duyan grup tarafından
tekrar edilir ve bu tekrar sistemiyle arkaya kadar ses ulaşır. Kararların
alınması için bizim de kullandığımız vücut hareketleri kullanılır. Ayrıca
meclislerden çıkarılan hukuki vs. tarzı bilgiler doküman olarak hazırlanıp
internet sitesine konur.
Çalışma
grupları alternatif bankacılık, halkla ilişkiler, basın ve medya, çeviri,
occupy’da direnen kadınlar, sanat ve kültür (yaratıcı eylem), doğrudan eylem,
ticaret adaleti, teknoloji kullanımı, üniversitelerle ilişki, ekolojik
dayanışma, emek kollarıyla dayanışma, farklı etnik gruplarla ilgili çalışma,
arşiv projesi, küresel adalet, muhasebe gibi konularda oluşturulabilir.
Bunların ayrı ayrı blogları vardır; çalışmalarını buradan yürütür ve gerekli
zamanlarda ortaklaşarak ilerlerler.
Occupy’da
kocaman bir kütüphane kurulmuştur. Öncellikle karton kutularda toplanan ve
parkta olan bu kitaplar (5554 adet), şu anda LibraryThing’de bulunmaktadır.
Occupy’ın bir de banka hesabı bulunmaktadır. Aldığı çok sayıda bağış sebebiyle
hareket çok zenginleşmiştir ve şu anda bir ofisleri vardır. Önümüzdeki 6 Temmuz
tarihinde, her şeyin başladığı Zuccotti’de tekrar bir günlük bir işgal
planlanmaktadır. Ayrıca Gezi, Brezilya, Bosna, Bulgaristan, vb. ile dayanışma
eylemleri sürmektedir.
Arjantin Horizontalidad (Yataycılık) Deneyimi
2001 yılında Arjantin’deki
ekonomik kriz sonrasında ortaya çıkmış, işçi kooperatifleri, mahalle
konseyleri, katılımcı ekonomi ve patronsuz işyerlerini kapsayan, özyönetime
dayalı karar alma modelidir. Siyasi parti programlarını ve ajandalarını reddedip
demokratik alan oluşturmaya odaklanmış radikal bir model olarak
tanımlanmaktadır. Sloganlarından en vurucuları şunlardır: “İşgal et, Diren,
Üret”, “Çözüm: Özyönetim”, “Gerçek demokrasi sokaklardadır.”
Küçük esnaftan fabrikalara,
gazetelerden kliniklere her alan kendi kolektiflerini oluşturmakla kalmayıp
işsizlere ve zor durumdakilere bu dayanışma ağları maddi ve manevi destek
olmuştur. Bir yandan devlet mekanizmalarına baskı uygulamaya ve hak
mücadelesine de devam edilmiştir. Bu katılımcı konseyler sayesinde insanlar
Arjantin’de kurumlara değil, birbirlerine güvenmeyi öğrenmişler ve bu
dayanışma sayesinde hayal gücü gelişen topluluklar değişik formlarda
organize olmuşlardır. Doğrudan demokrasi ve yatay örgütlenme modeli
benimsenmiştir. Kısaca kimsenin kimseden üstün olmadığı, hiyerarşilerin
kırıldığı bir sistem kurulmuştur.
Katılımcı meclisler sadece
yerele veya işyerine dair karar almak için kullanılan araçlar değil, amaç da
olmuşlardır. Kısaca sürecin insanlarda farkındalık yarattığı bir girişim
olmuştur. İnsanlar kendilerini yönettikleri bu yatay sistemin farklı biçimlerde
politik olmalarına izin veren bir sistem olduğunu düşünüyor ve bunu talep
ediyorlar.
Arjantin’de
ki en önemli formlardan biri işsiz işçiler hareketidir. Piqueteros olarak
adlandırılan bu işsiz işçiler genelde 17-36 yaş arası genç, dikkate değer bir
kısmı okuma yazma bilmeyen ya da sınırlı düzeyde eğitim almış, çoğunlukla
şehirlerin kıyısında üstü tenekeyle kapatılmış çamurdan duvarlı barakalarda
yaşayan insanlardan oluşmaktadır. Özellikle 1999’dan sonra ülkenin her yanında
çığ gibi büyüyen işsizler çok çeşitlilik arz eden taleplerini ve protestolarını
yolları işgal edip trafiğe kapatarak dillendirmekteydiler. Bu talepler,
istihdam yaratılmasından, yeni yatırımlarda bulunulmasına, kaynakların ve
toplumsal alanın yönetiminden, istihdam programlarına katılıma kadar
uzanmaktadır. Bu süreçte İşsiz İşçiler Hareketi (UWO) yeni bir kolektif kimlik
olarak ortaya çıkmıştır.
1990‘ların
sonuyla 2000‘lerin başında UWO ülkedeki pek çok mahalleyi direniş alanına
çevirdi. Bu mahalleler tabandan gelip eş zamanlı olarak doğrudan eylemler
örgütlediler ve otonom kooperatif projelerini hayata geçirdiler. Bu
kooperatifler topluluklarla politik örgütlenmeyi birbirine bağlamaktadır.
UWO’lar yol kapatmalar sonucunda belediyelerden ya da ulusal hükümetten elde
ettikleri dolaysız sosyal yardımları kendilerine kayıtlı olup UWO’ların
topluluk projelerinde uğraşan ya da topluluk işlerini yerine getiren işsiz
işçilere dağıtmaktadır. Daha fazla istihdam yaratmaya yönelik programlar ise
devletin istihdam ve sosyal programlarına katılmak yerine yerel olarak topluluk
temelli el emeği içeren projeler içermektedir. Bunların ortak paydası iş birliğinin,
çalışmanın ve toplumsallaşmanın yeni ve otonom biçimlerini yaratma çabasıdır.
UWO kapitalist çalışma biçimini eleştirmektedir. Ayrıca onlara göre işsizlik de, işi olmama değil, kapitalist işin bir biçimidir. Sonuçta işsizler de paranın kuralları ve emek pazarının dinamiklerinin tahakkümü altında olan emeğin görünmez özneleridir. UWOlar onurlu iş denen şeyi icat edip kapitalist işe karşı savunmaya başlamışlardır. Henüz-olmamış-olan ancak olması istenen onurlu iş, kapitalist çalışmadan farklı ve onunla çatışma halindedir. Sömürüyü ve kar elde etme mantığını reddeder. O gerçek, iş birliği üzerine kurulu ve bir işe yarıyor olmanın yanı sıra yaratıcı faaliyeti de desteklemektedir. Onurlu işin savunulması işçi sınıfının üyeleri olarak devlet tarafından önümüze konan ücretli emek toplumunun ötesine geçmek demek değildir, bizzat işçi sınıfı olmama olasılığıdır.
Yerel kalkınma ve toplumsal ekonominin geliştirilmesi yönünde devlet UWO’nun da içinde bulunduğu sivil toplum örgütlerinin katılım sağlamasını teşvik etmiş ve bu yönde finansal destek sağlamıştır. Ancak burada hedeflenen UWO’ların kontrol edilebilir hale getirilmesi, devlet karşısında tarafsızlaştırılması ve uzun vadede izole edilerek demokratik düzenin dışına taşınmasıdır. UWO’ların bu aykırı kurumsallaşması devlet tarafından tanınmaktadır ancak radikalliği de ortadan kaldırılmaktadır. Bu arada belirtmek gerekir ki devlet diğer yandan İşsiz İşçiler hareketinin en radikal gruplarına yönelik baskıcı yöntemler uygulama ve onları marjinalleştirerek topluluklardan ayırma politikasını bu süreç boyunca hiç elden bırakmamıştır.
UWO kapitalist çalışma biçimini eleştirmektedir. Ayrıca onlara göre işsizlik de, işi olmama değil, kapitalist işin bir biçimidir. Sonuçta işsizler de paranın kuralları ve emek pazarının dinamiklerinin tahakkümü altında olan emeğin görünmez özneleridir. UWOlar onurlu iş denen şeyi icat edip kapitalist işe karşı savunmaya başlamışlardır. Henüz-olmamış-olan ancak olması istenen onurlu iş, kapitalist çalışmadan farklı ve onunla çatışma halindedir. Sömürüyü ve kar elde etme mantığını reddeder. O gerçek, iş birliği üzerine kurulu ve bir işe yarıyor olmanın yanı sıra yaratıcı faaliyeti de desteklemektedir. Onurlu işin savunulması işçi sınıfının üyeleri olarak devlet tarafından önümüze konan ücretli emek toplumunun ötesine geçmek demek değildir, bizzat işçi sınıfı olmama olasılığıdır.
Yerel kalkınma ve toplumsal ekonominin geliştirilmesi yönünde devlet UWO’nun da içinde bulunduğu sivil toplum örgütlerinin katılım sağlamasını teşvik etmiş ve bu yönde finansal destek sağlamıştır. Ancak burada hedeflenen UWO’ların kontrol edilebilir hale getirilmesi, devlet karşısında tarafsızlaştırılması ve uzun vadede izole edilerek demokratik düzenin dışına taşınmasıdır. UWO’ların bu aykırı kurumsallaşması devlet tarafından tanınmaktadır ancak radikalliği de ortadan kaldırılmaktadır. Bu arada belirtmek gerekir ki devlet diğer yandan İşsiz İşçiler hareketinin en radikal gruplarına yönelik baskıcı yöntemler uygulama ve onları marjinalleştirerek topluluklardan ayırma politikasını bu süreç boyunca hiç elden bırakmamıştır.
Meksika Oaxaca İsyanları
Meksika’nın güneyindeki
Oaxaca bölgesi, toplum hareketleri ile ünlü. Bölge, eyalet sistemi ile
yönetilen Meksika’nın en büyük 5. eyaleti. 1995 yılından beri, öğretmen
sendikasının başını çektiği isyanlar yaşanıyor. Fakat 2006 yılında isyanlar
başka bir boyuta ulaşmış ve Oaxaca Eyaleti Halklarının Halk Meclisi (APPO) adlı
meclisin kurulmasına yol açmış.
2006 sonrasında isyanların
zirve yapmasını tetikleyen şey, 2004’te göreve gelen yeni valinin bölgeyi
turizm ile kalkındırma çabaları çerçevesinde dönüştürmeye başlaması ve bunu
yaparken baskıcı politikalar kullanması. Hatta Vali, protestoları yasakladığı
gibi eyalet meclisini şehir dışına taşımış. 1995’ten beri her 15 Mayıs’ta
ayaklanan öğretmen hareketinin başını çektiği isyanlar, şehirde hayatın
pahalılaşmasına, halka ait alanların özelleştirilmesine ve turizm amacıyla
halka sorulmadan dönüşmesine karşı sertleşmiş.
Aslında Gezi Parkı
meselesine çok benzer şekilde, şehrin tarihi merkezi Zocolo’da yapılan yeni
inşaatlar halkın tepkisini çekmiş: McDonalds açılması, meydanın yeniden
düzenlenmesi gibi. 2004’te başa gelen vali Ulises Ruiz, kentsel dönüşüm
planlarını pürüzsüz yürütmek için meydanlarda yürüyüş ve oturma eylemlerini
yasaklamış. Halkı hesaba katmayan politikalar ve baskıcı uygulamalar, bardağı
taşıran son damla olmuş.
İlk önce Öğretmen
Sendikası, Zocolo Meydanı Kentsel Dönüşüm Projesi’ne tepki olarak 14 Haziran
2006’da Zocalo meydanını işgal etmiş fakat kısa süre sonra 3.500 polis,
itfaiyeciler ve askeri helikopterlerden oluşan kolluk kuvvetleri 20.000
eylemciyi meydandan şiddet kullanarak kovmuş. Yüzlerce kişi yaralanmış. Yaşanan
şiddete tepki gösteren halk ayağa kalkmış ve 17 Haziran’da, eyaletin tüm yörelerinden
insanların öğretmen sendikasına verdiği destekle, yüz binlerce kişinin
katılımıyla şehir meydanını geri almışlar. Şehri geri alır almaz APPO Meclisi
kurulmuş. Dağlık ve geneli kırsal bir bölge olan Oaxaca eyaletinin köylerinden
Oaxaca kentine insan akmış. Kurulduğu gün, yolsuz Vali’yi reddettiklerini,
eyalet yönetiminin bundan böyle APPO’da olduğunu açıklamışlar.
O günden sonra, hareketin
esas talebi halkın kendi kurduğu meclislerle kendi kendini yönetmesi olmuş.
Yolsuz valiye istifa çağrısı yapmışlar. Hükümet binalarının işgal edilmesi
sonucu aylarca polis şehirden kovulmuş. Bu sırada APPO, eyaletler üstündeki
Meksika Federal Meclisi ile masaya oturup, valinin istifasını istemiş. Fakat
Federal Meclis, başkente müzakere etmek için çağrılan temsilcilere işkence
yapıp sorgudan geçirdiği gibi, valinin artık bölgeyi yönetmediğine karar
verdikten sonra bile bölgeye destek kolluk kuvveti yollamaktan fazlasını
yapmamış.
Neredeyse bir gecede oluşan
APPO kısa sürede örgütlü bir harekete dönüşmüş. APPO’nun temel hedefi, vali
Ruiz’in istifası ve bölgenin özgürce kendini yönetmesi. Bunun temelinde
bölgenin tarihi önemli rol oynuyor: Oxaca eyaleti geçmişten gelen bir özerk
yerel yönetim geleneğine sahip. Eyalet, toplam 570 belediyeden oluşuyor.
Bunların 418 tanesi, kendi içlerinde kendi geleneksel kurallarıyla, Meksika
devleti yasalarından özerk yaşıyor ve bu özerkliğin geçmişi 2006 isyanlarından
daha eski. Yerli toplumlardan oluşan bir coğrafya olduğu için, kendi
kültürleriyle yaşama ve hayatlarını kendi kurallarına göre yaşama mücadelesi
vermişler.
APPO’nun kurulması ve
Oaxaca bölgesinin tamamının kendi kendisini yönetmesi fikri, temelde bu özerk
belediyeler sistemine dayanıyor. Hedef bunu bütün eyalete yaymak ve baştaki
valinin yerine gerçek bir eyalet meclisi kurmak. Öğretmen hareketine destekle
oluşan APPO’nun kalabalıklaşması, bütün bu farklı belediyelerin desteğiyle
olmuş. APPO’nun kurulmasıyla beraber, halkın kendi kendini yönetme talebi çok
daha geniş bir zemine oturmuş. APPO eyalet meclisi; belediyeler, kooperatifler,
sendikalar, STK’lar ve diğer dernek ve kuruluşların birleştiği, her bireyin
bağımsız da katılabildiği bir meclis haline gelmiş. Polislerin kovulduğu birkaç
aylık süreçte, tıpkı Gezi Parkı’ndaki gibi forumlar, atölyeler, tartışmalar
yapılmış. Sloganlarından biri, “liderlerin değil alttakilerin hareketi”.
Lidersiz ve yatay bir hareket olmaya önem vermişler.
İsyanların aktif olduğu
dönemde herkesin katıldığı ve özellikle “Vali İstifa” talebi üzerinden birleşen
APPO, daha sonraki dönemde uzun vadeli olarak hem anayasada hem de toplumsal ve
ekonomik reformlar talep etmek için CEAPPO’yu kurmuş: Oaxaca Halkları Halk
Meclisi’nin Eyalet Konseyi.
Bu konsey, katılımcı bütün
derneklerin temsilcilerinden oluşan 260 temsilciden oluşmuş. 260 temsilcinin
40’ı, bölgenin en güçlü siyasi örgütü olan Öğretmen Sendikası’ndanmış. Konseyin
odaklandığı reformlar arasında şunlar var: İfade özgürlüğü, kamu kaynaklarının
nasıl kullanıldığında şeffaflık sağlanması, yerli toplumların kendi kendini
yönetmesine izin vermeyen yasaların değişmesi. Ne yazık ki o günden sonra,
Meksika devleti bütün yasal taleplere ısrarla, asker ve polis şiddeti ile yanıt
verince, yöre halkının yasal yöntemlere olan inancı giderek azalmış. Bölgede
siyasi talepler ve örgütlülük sürüyor.
En önemli hedeflerden biri,
halkın genelini değil yöneticileri ve yandaşlarını zenginleştiren neoliberal
politikalara karşı çıkmak: Büyük sermaye yerine küçük halk oluşumlarını,
kooperatifleri savunmak. Mesela APPO meclisinin önemli öğelerinden biri, tarım
kooperatifleri. Toprakların ve tarımın devlet tekellerine verilmesine karşı,
yerli halkın özerk kooperatifleriyle ilerlemesini istiyorlar. Meksika
devletinin buradaki yerli tarıma bütçeden destek vermesini talep ediyorlar.
Kente McDonalds veya turistik tesis kurup turizm rantının büyük sermayeye
aktarılmasına karşılar.
Meksika, gelir
eşitsizliğinin yani zenginle yoksul arasındaki makasın en açık olduğu
ülkelerden (ön sıradaki ülkelerden biri de Türkiye). APPO hareketi, hem siyasi
özerklik talep ederken hem de ekonomik özerklik talep eden bir yer. Hem ifade
özgürlüğü ve yönetime katılmayı istiyorlar hem de tarımın ve turizmin halk için
ve halk tarafından yapılmasını.
Zapatismo: Zapatist karar alma süreçlerine genel bakış
Zapatistalar için kendi
yönetim biçimleriyle ilgili en temel sorunlardan biri devletin ve diğer politik
partilerin himayeci, pederşahi ve kayırmacı yaklaşımlarının yaratacağı
hareketlenmenin sonlanması riskinden nasıl kaçınılacağıdır. Zapatistalar
devletten herhangi bir ödenek almayı reddetmektedir. Ancak bu sınırlama Öteki
Kampanya’ya üye olan Zapatista dışındaki bireyler için geçerli değildir. Seçime
giren partilerin üyeleri ne Zapatista olabilir ne de Öteki Kampanyaya
katılabilir. Zapatistalar seçimlerde hiçbir partiyi desteklemezler.
Yönetsel yapı aynı zamanda
bir tür demokrasi okulu gibi çalışmaktadır. Zapatistalarda herkes en az bir
kere yönetimde bulunacağı için herkes işlerin nasıl yürüdüğünü bilir, kimse
diğerlerini kandıramaz ya da aptal yerine koyamaz. Tüm bunların yanı sıra
kadınların karar alma süreçlerine katılımı ve eşit güce sahip olmaları
özellikle desteklenmektedir.
İyi yönetim konseyleri nedir?
Bunlar askeri ve politik
meselelerin ötesinde, yerel ve bölgesel yönetimleri idare ederler ve hükümetten
beklenen hizmetleri sağlarlar. Her konseyin rotasyona ilişkin kendi kuralları
ve yöntemleri vardır. Herkes sırayla hizmet etmelidir, böylelikle hiç kimse
yönetim sürecinin dışında kalamaz. Seçimle belli bir havuz oluşturulur,
seçilenler 1 ila 3 yıllığına bu havuza dâhil edilir, konseylerde bu havuza
seçilenler 10 ya da 30 günlük rotasyonlar halinde belirli görevleri üstlenir.
Böylelikle kimse diğer sorumluluklarından geri kalmaz. Her topluluk
temsilcilerine destek olur, onun yol masraflarını karşılar, tarlasına bakılır
ve zorunlu ihtiyaçları karşılanır. Havuz için yapılan seçim için açık oy
kullanılır.
Zapatistalar kendi
bölgelerindeki Zapatista olan olmayan herkese aynı şekilde hizmet etmektedir.
Zapatistaların hâkim olduğu belediyelerde ikili yönetim söz konusudur: Devletin
resmi hükümeti ile Zapatistalarınki. Bir tür paralel yönetim yani. Eğitim,
sağlık, bayramlar ve kutlamalar vs. gibi kurumlar da ikiye ayrılmıştır.
Belediyeler ile bölgesel yönetimlerin kadrolu personelleri yoktur, zaman zaman
çalışan gönüllüler söz konusudur. Yönetimlerin komisyonları bulunmaktadır.
Burada temsilcilerden daha fazla insan bulunur ve rotasyon zorunlu değildir. Bu
komisyonlar sağlık, eğitim ve üretim gibi süregiden işlerle uğraşırlar.
Yönetimler ilk gelene ilk hizmet esasıyla çalışır. Yönetimlerin bir banka
hesabı yoktur. Bağışlar ayrı bir kurum tarafından toplanır, ancak yönetimler
harcamalara karar verir.
Öteki Kampanya Nedir?
Zapatistalar isteksizce de
olsa ülkenin bütününün politik yapısını dönüştürmeye yardım etme sorumluluğunu
üstlendiler. 2005’de Zapatistaların 6. deklarasyonuyla başlayan Öteki Kampanya
politika yapmanın farklı bir yolunu yaratmaya yönelik bir projeydi. Eski tarzda
hep aynı insanlar konuşmakta, tartışmakta ve karar vermekteydi. Diğerleri;
kadınlar, yerliler, çocuklar, vb. sosyal gruplar marjinalleşmekteydi. 2006’da
Öteki Kampanya bilinçli olarak ve açık bir biçimde kapitalizm ve patriyarki
(erkek egemen düzen) karşıtı bir yapıya büründü. Kampanya bütün sektörlere ama
özellikle de devletten yardım alanlar da içinde olmak üzere tarım sektörüne ulaştı.
6. Deklarasyonu imzalayan herkes Öteki Kampanya’nın bir parçası olabilmekteydi.
Katılımcı olmak demek Öteki Kampanya’ın bulunduğunuz yerellikte meclisini
oluşturmak ve ona katılmak anlamına gelmekteydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder